Dünya üzerinde İslâmiyet’in yayılmasında, ta Asr-ı Saadet’ten beri bu maksatla seyahat eden dervişlerin rolü büyüktür. Bu durum; Bosna’da ve Buhara’da da Kaşgar’da ve Keşmir’de de geçerlidir. Yine böyle bir derviş zât, hocasından aldığı icazet ve işaretle yirmi küsur yıl Anadolu dâhil pek çok beldeyi dolaşmış, özellikle Keşmir’de İslâm’ın yayılması ve Ehl-i Sünnet itikadının yerleşmesinde çok gayret etmişti…
Kübreviye tarikatı şeyhlerinden Seyyid Ali Hemedânî (k.s.), 1314 senesinde Hemedan şehrinde dünyaya geldi. Tam ismi; Ali b. Şihabüddin Hasan b. Muhammed el-Hüseynî el-Hemedânî’dir. Mir Seyyid Ali, Emir-i Kebir ve Şah-ı Hemedân gibi unvanlarla da anılır. Soyu hem baba hem de ana tarafından Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) dayanır. Vird ve dua kitabı olan Evrad-ı Fethıyye eseri, Seyyid Ali Hemedânî (k.s.) tarafından tertip edilmiştir.
Babası Şihabüddin, Hemedan valisi idi. Aynı zamanda âlim olan babası, evladının daha küçük yaşından itibaren dinî ilim tahsiline önem verdi. Babasının vefatından sonra dayısı Seyyid Alaüddin onun manevî terbiyesi ile meşgul oldu. Dinî ilimlerle beraber matematik, tıp, astroloji, coğrafya gibi ilimleri de tahsil etti. Medresedeki bu ilimleri ikmal ettikten sonra dayısı Seyyid Alaüddin onu, devrin meşhur şeyhleri olan Ali Dostî (k.s.) ve Mahmud Mezdekânî (k.s.) gibi Allah dostlarının huzuruna yönlendirerek manevî terbiyesini ikmale önem verdi. Hocası Mahmud Mezdekânî bir gün, “Sen ilimleri tekmil ettin, seyr ü sülûkünü de tamamladın. Artık bu öğrendiklerini öğretme vakti gelmiştir. Yurtları, beldeleri dolaşarak bildiklerini insanlara öğret.” diyerek Ali Hemedânî hazretlerine icazet verdi.
Hocasının bu tavsiyesi üzerine tam 21 sene Horasan, Türkistan, Mâverâünnehir, Irak, Suriye ve hatta Anadolu’yu dolaşıp birçok şehir, kasaba ve köyde insanları hak yola davet etti ve hidayet bulmalarına vesile oldu. 1372 senesinde, yine bu gayeyle Hatlan (Huttelan) bölgesinde (şimdiki Tacikistan’ın Külâb vilayeti) Ali Şah kasabasına gelmişti. Ondaki ilmin ve manevî hâllerin farkına varan insanlar, kendisinden şehirlerinde kalmasını rica ettiler ve onu sahiplendiler. Ali Hemedânî (k.s.) de bölge halkının bu tavrından memnun kalıp buraya yerleşti ve evlenip çoluk çocuk sahibi oldu.
Keşmir’in İslâm ile müşerref olmasında Ali Hemedânî hazretlerinin büyük hizmetleri vardır. Rivayetlere göre Emir Timur, 1374 senesinde onu Keşmir’e, sayıca az olan Müslümanlara destek olması ve irşadî faaliyetlerini orada devam ettirmesi için gönderir. İlerleyen yaşına rağmen Ali Hemedânî (k.s.) 700 talebesi ile Keşmir’e varır. Şehrin Ebhat nehri yakınındaki bir mahalleye yerleşirler. Orada bir hankâh (tekke) ve medrese bina ederek insanları İslâmiyet’e davet ederler.
Ali Hemedânî hazretleri, her gün ikindi namazından sonra yüksekçe bir tepeliğe çıkarak vaaz eder, müridlerinden biri de onun sohbetlerini mahallî dile tercüme ederdi. Vaazları o kadar tesirliydi ki bazı günler pek çok gayrimüslim iman ederek Müslüman olurdu. Onun zamanında Keşmir’de çok sayıda cami ve tekke yapıldı. Vefatından sonra oğlu Mir Muhammed, Keşmir’de faaliyetlere devam etmiştir.
Keşmir ahalisi, Ali Hemedânî’ye (k.s.) samimiyetle bağlanmıştı. Sonraları, evinin bulunduğu mahalle cami yapılarak, ona hürmeten bu cami Şah-ı Hemedânî diye anılmaya başlanmıştır.
Yaşı altmışı geçmesine rağmen hayatının son on senesinde, devrin olumsuz şartlarında, halkı İslâm ile yeni müşerref olmuş çok uzak bir belde olan Keşmir’e dört defa uzun süreliğine gidip gelmiştir. Son Keşmir ziyaretini 1383 senesinde yapan Mir Ali Hemedânî (k.s.), Zilkade ayına kadar burada kalmaya, sonra da Hacca gitmeye niyet eder. Birçok müridiyle beraber yola çıkarlar. Pahli mevkiine gelindiğinde hastalanır ve beş gün hasta yattıktan sonra irtihal eder (1384). Böylece, mukaddes beldelere olan yolculuğu, ahiret yurduna doğru devam etmiştir.
Rivayete göre vefatından sonra, geri kalanlar arasında nereye defnedileceğine dair ihtilaf çıktı. Keşmirliler, çok sevdikleri bu zatı Keşmir’e defnetmek; vefat ettiği bölgenin insanları da böyle bir zatın kendi memleketlerinde kalması için çaba sarf ediyordu, Külâblılar ise kendi memleketlerine götürmek istiyorlardı.
Nihayet sadık müridlerinden Kıvamüddin Bedahşî bu ihtilafa son noktayı koydu: “Kim şeyhimizin mübarek naaşını yerden kaldırabilirse, şeyhimizi onun memleketine defnedelim.” Herkes hayrette kalsa da denemekten başka çareleri yoktu. Öncelikle Keşmirliler tabutu kaldırmaya çalıştılar, fakat bir türlü kaldıramadılar. Sonra Pahli ahalisi kaldırmaya çalıştı ama onlar da kaldıramadılar. Son olarak Hatlanlılar denedi. Nihayet onlar tabutu kaldırabildiler. Böylece Mir Ali Hemedânî hazretlerinin naaşı Hatlanlılar tarafından götürülüp, bugün Külâb ismini taşıyan şehirdeki kabrine defnedildi. Ve o gün bugündür hem Külâb ve civarındaki şehirlerden hem de dünyanın muhtelif ülkelerinden gelen Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!