Selçuklu’nun İlim Merkezleri

11. asırda cihan devleti kuran Büyük Selçuklular; Horasan, Mâverâünnehir, Irak ve Suriye bölgeleri gibi geniş coğrafyalarda hüküm sürdüler. Sahip oldukları topraklar, aynı zamanda İslâm kültür ve medeniyetinin önemli yerleriydi. Selçuklular, hükümran oldukları bu topraklarda, ilmî mirasa sahip çıkmış; şehirleri, cami, mescid, medrese, kütüphane, ribat ve zaviyelerle süsleyerek ilim merkezi hâline getirmişlerdi…

11. asır, yeni bir cihan devletin doğuşuna şahitlik ediyordu. Temeli, Orta Asya bozkırlarında Selçuk Bey tarafından atılan devletin sınırları, kısa sürede büyük bir coğrafyaya yayılacaktı. Devletin asıl kurucuları Tuğrul ve Çağrı Bey liderliğindeki fatihler, uçsuz bucaksız topraklarda durmaksızın atlarını sürecekler; sonraki hükümdarlara cihan hâkimiyeti için mihmandar olacaklardı. Atalarının yolundan giden bozkırın bilge sultanları, altında huzur buldukları sancaklarını, hep ileriye daima ileri götürecekler; çift başlı kartal, doğuda Çin Seddi’ne, batıda Akdeniz’e, kuzeyde Kafkas Dağları’na, güneyde ise Hint Denizi’ne kadar ulaşacaktı.

Başka bir ifadeyle Büyük Selçuklu Devleti’nin hudutları, Kâşgardan Ege Adalarına, Kafkasya ve Aral Gölünden Yemen ile Aden Körfezine kadar uzanmıştı. Selçuklu sultanları, çift başlı kartalın dalgalandığı topraklarda, huzurun mimarı olmuşlardı.

Geniş bir coğrafyada hüküm süren Selçukoğulları, büyük bir mirası devralmışlardı. Hâkim oldukları topraklarda önceleri Emevîler, Abbasîler, Samanîler, Karahanlılar, Gazneliler gibi devletler var olmuş; bunlardan kimisi vazifelerini tamamlayarak tarih sahnesinden çekilmiş, kimisi de güçten düşmüştü. Şimdi, münbit toprakların yeni efendisi, Büyük Selçuklular idi. Üstlendikleri görevin mesuliyeti ağırdı. Onlar, mirasçısı oldukları topraklarda, seleflerinin ilmî ve kültürel mirasına sahip çıkacaklar, İslâm meşalesinin daha da ilerlemesine öncülük edeceklerdi.

Selçukluların İslâm dünyasının yeni hizmetkârı olmasıyla birlikte, bereketli topraklarda camiler, medreseler ve tekkeler açılmış; yapılan ilmî çalışmalar ile karanlık coğrafyalar aydınlatılmıştı. İslâmî kültür ve medeniyeti daha ileriye taşımak şuuru ile hareket eden Selçuklu sultanları, Müslümanların pak akidesini bozmak isteyen bozuk fırkalara karşı kılıçla birlikte kalemle mücadeleden geri durmamışlar, “Bir milletin ihyası, kötülerin imhasıyla değil, genç neslin eğitim ve terbiyesiyle mümkündür.” düsturuyla hareket ederek, şehirlerini ilim yuvalarına dönüştürmüşlerdir. Tesis ettikleri medreseler, kütüphaneler, zaviyeler ve vakıflar sayesinde, ilim orduları kurmuşlar; Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesini müdafaa ederek bozuk fırkalarla amansız mücadeleye girişmişlerdir.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 181. sayısından (Eylül 2023) okuyabilirsiniz.

Kayıhan Çağlar

Recent Posts

Karadeniz’in Çanakkalesi HARŞİT

Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…

3 hafta ago

İngiltere’den İstanbul Manzarası Mesut İnsanlar Panoraması

Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…

3 hafta ago

Gerze’nin Sevimli Misafiri Balina Aydın’ın İlginç Hikâyesi

Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…

3 hafta ago

Sarayda Kahve Nasıl İkram Edilirdi?

Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…

3 hafta ago

Büyük Selçuklu Sultanlarının Âlimlerle Münasebetleri

Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…

3 hafta ago

Liyakât ve Ehliyet Okulu Enderun İnfografiği

Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!

3 hafta ago