Ömrünün yarım asırdan fazlasını tezyinî sanatlara adayan Nakkaş Semih İrteş’in hayatının kısa ama çok kıymetli bir kısmı, Mescid-i Nebevî’de geçmişti. Şimdi ondan, o mukaddes mekânda yaptığı çalışmaları ve geçirdiği saadetli vakitleri dinleyelim…
Tabii. Aile sanatı olan kalemkârlığa babam (Sabri İrteş) 1938 yılında, Topkapı Sarayı’ndaki çalışmaları ile başlamış. Bizim çocukluğumuz da sarayda geçti, babadan nakkaş mesleğini öğrendik. Ve bizim eğitimimiz, ustalık-çıraklık yıllarımız Topkapı Sarayı’nda oldu hep. Tabii sarayın değişik mekânlarında, Harem bölümünde, köşklerde farklı çalışma ve uygulamalar yaptık. Fakat benim tezyinî sanatlardaki büyük hocam Süheyl Ünver Bey’dir. Ben, Süheyl Bey’in derslerine 1973’te Cerrahpaşa’da başladım ve ondan icazet aldım. Kendisinden çok istifade ettik hâlâ da ediyoruz.
Şu an ise Üsküdar’da, Nurbânû Sultan Külliyesi’nin, ki Atik Valide diye geçer, tekke binasındayız ve Nakkaş Tezyinî Sanatlar Merkezi adı altında çalışmalar yapıyoruz. Bu mekânda, hem mimarî tezyinat hem de kitabî tezyinat çalışmalarımız ve bu konularla ilgili eğitimlerimiz var. Yani bulunduğumuz mekân, bir Osmanlı nakkaşhanesi modeli denebilir. Tabi burada önemli arkadaşlarım var. Kardeşlerim, çocuklarım ve ben çalışıyoruz. Bir oğlum ve bir kızım var, ikisi de bu konunun içindeler. Yani babadan aldığımız bu sanatı, üçüncü kuşak olarak profesyonel bir şekilde devam ettiriyoruz, elhamdülillah.
Ben bu konuda şimdiye kadar çok bir şey anlatmadım. O özel mekân hakkındaki çalışmalarım bende özel olarak kalsın istedim. Ancak sizin Harameyn-i Şerîfeyn’e dair çalışmalarınızı görünce, bende birkaç kelam etme isteği uyandı. Çalışmanız harika olmuş. İnsanlar orada hem kalabalıktan hem başka sebeplerden birçok şeyi göremiyor, bilemiyor. Siz onlara hayatları boyunca hiç göremeyecekleri şeyleri sunmuşsunuz. Bizim de meselâ orada kaldığımız süre içerisinde, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Hücre-i Saadetlerine zaten girme durumumuz yoktu. Daha fazla kalmış olsaydık belki görürdük o kısmı da ama kalamadık. İlk defa gördüm buradan, çok hoşuma gitti.
Röportajın tamamını Yedikıta Dergisi 151. sayısından (Mart 2021) okuyabilirsiniz.
İnsanlık tarihinin en kadim şehirlerinden olan Mekke-i Mükerreme ve içinde yer alan Beytullah, yani Kâbe-i…
Bundan yedi asır önce yine bir ocak ayında Osmanlı Devleti’nin kuruluş macerası bu köyde başlamıştı.…
İstanbul’un kayıp yıllarından birinde sıcak bir Eylül gününde, ihtişamlı bir yapının önündeyim. Yüksek merdivenleri ağır…
Osmanlı’nın en muhteşem devrinin, en kudretli şairidir Bâkî. Her ne kadar şiirleriyle ön plana çıksa…
Dünya’yı ölçmek için elinize bir pergel verselerdi; pergelin sabit ayağına neyi merkez alırdınız?.. Mimar Sinan’ın…
Osmanlı askerinin Balaklava Savaşı’nda gösterdiği mukavemet silinip giden anlardan. Hem de İngiliz propagandası uğruna…