Endülüs medeniyetinin inşa ettiği güzîde yapıların başında camiler gelir. Endülüs topraklarında yapılan binlerce cami arasında ulu camilerin ayrı bir önemi vardır. Her şehre dikilen ulu camilerin bazısı, mimarî bakımdan birer şaheserdir. Bu eserlerden meşhur olanlarını çoğumuz biliyoruz. Herkesçe bilinenlerin haricinde, belki de ilk defa duyacağınız ulu camiler de var…
Endülüs İslâm medeniyeti, ihtişamlı olduğu kadar hüzünlüdür de. Avrupa topraklarında hüküm sürmüş bir medeniyetin doğuşu, yükselişi, düşüşü ve tarih sahnesinden çekilmesi, her safhasıyla hafızamızda tazeliğini koruyor. Endülüs’ü okudukça iftihar ediyoruz, Müslümanlar ne kadar büyük bir medeniyet kurmuş diye. Sonra birden hüzünle gözlerimiz yaşarıyor, bağrımızdaki acıyı hissediyoruz. Nasıl oldu da böyle muazzam bir medeniyeti kaybettiler diye…
Hüzünlerimizi, kederlerimizi bir kenara bırakıp araştırmaya, okumaya devam ediyor, bundan tam 13 asır önce İslâm’ın nurunu tüm dünyaya yayabilmek adına sefere çıkan Müslümanların, bizlere armağan bıraktıkları eserleri incelemeye başlıyoruz.
Bugünkü İspanya’nın büyük kısmında kurulmuş, yaşamış ve tarih sahnesinden çekilmiş Endülüs’ün, bu topraklarda inşa ettiği en önemli yapılar, şüphesiz camilerdir. Yüzyıllar boyunca içinde tekbir seslerinin yankılandığı camiler, bugün bile hâlâ mimarîsiyle, sanatıyla ve tüm ihtişamıyla gözlerimizi kamaştırıyor.
Hayır hasenat sahibi Endülüs’ün hükümdarları, hâkim oldukları şehirleri “Ulu Cami” dediğimiz büyük camilerle süslemişlerdir. Ulu Cami geleneği, Kuzey Afrika’dan, Endülüs’e, Irak ve İran’dan Hindistan’a, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan Müslüman coğrafyasında görülmüştür. Bu yazımızda İspanya topraklarında inşa edilmiş Endülüs medeniyetinin ihtişamlı ulu camilerinden bahsedeceğiz.
Kurtuba Ulu Camii, Endülüs medeniyetinin ve dahi İslâm dünyasının en güzel ve en zarif mimarî yapılarından birisi. Tarihî yapı, tepeden tırnağa sanat şaheseri, âdeta İslâm’ın Avrupa’ya vurduğu mühür. İddia edebiliriz ki böylesi muazzam yapıyı, Batı dünyası ne görmüş ne de duymuştur. Yapının bânîsi, Endülüs Emevî Devleti’nin ilk hükümdarı I. Abdurrahman’dır. I. Abdurrahman, Endülüs topraklarında hâkimiyeti tesis ettikten sonra başşehir Kurtuba’da, Müslümanların şanına yakışır güzellikte bir cami yaptırmaya karar verir. Bazı tarihî kaynaklar, caminin plan ve taslağını, bizzat sultanın çizdiğini anlatırlar. Rivayet doğru mudur bilemeyiz ama I. Abdurrahman’ın, bu topraklarda İslâm’ın mührü olacak muhteşem bir cami yaptırdığı hakikattir.
Kurtuba Ulu Camii’nin yapımı için seçilen yer, Vâdi-i Kebîr (Guadalquivir) Nehri’ne nazır bir tepedir. I. Abdurrahman, 786 yılında temeli atılan ve bir senede tamamlanan cami için 80 bin dinar harcar. Ancak I. Abdurrahman, ne yazık ki bânîsi olduğu hayır eserinde, bir vakit namaz kılamadan bu dünyadan göçüp gider. İlk hâli bir yıl içerisinde tamamlanan Kurtuba Câmi-i Kebir’in son şeklini alması II. Abdurrahman (833), II. Hakem (962) ve vezir el-Mansûr ile II. Hişam (987) zamanında olur. Günümüzdeki hâliyle bilinen cami için Emevî sultanları, büyük paralar harcamışlardır.
Kurtuba Ulu Camii, şehrin en gözde yerinde arz-ı endam ediyor. Burası sadece Kurtuba’nın değil Endülüs’ün, belki de bütün Avrupa’nın kalbinin attığı önemli bir yermiş vaktiyle. Kurtuba’daki hemen bütün dükkânlar; demirciler, kumaşçılar, kitapçılar, aktarlar, ayakkabıcılar, kuyumcular ve daha niceleri, ulu cami ve çevresinde toplanmış. Şehirde 200 bin ev, 600 cami ve medrese, 800 hamam ve 50 hastanenin olduğunu söyler devrin kaynakları. Bunların içerisinde sanatıyla, mimarîsiyle, güzelliğiyle velhasıl bütün ihtişamıyla herkesi kendine hayran bırakan yapı, Kurtuba Câmi-i Kebir olmuş asırlarca.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 187. sayısından (Mart 2024) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!