19.yüzyıl Osmanlı Haremi’ndeki Çerkez cariyelerden biri olan Rukiye Hanım, Sultan İkinci Abdülhamid devrinde Malezya’ya gönderildikten sonra Johor sultanının kardeşiyle evlendirilmişti. İlk eşinin vefatıyla sona eren evliliğini Endonezya ve Malezya’da yaptığı diğer mühim evlilikler takip edecek, 3 ayrı evliliğinden dünyaya gelen 10 çocuğu ve torunları bağımsız Malezya Devleti’nin çeşitli kademelerinde önemli roller alacaklardı. Bu Osmanlı cariyesinin bereketli hayatı; “Türkiye, Malezya olur mu?” tartışmalarından kilometrelerce uzakta, 20. yüzyıl başlarında adeta Türkiyeleşmiş bir Malezya’da, entelektüel ve siyasi hayatı kuşatmış bir neslin de hikâyesiydi…
Sesler geliyordu uzaklardan. Ufukta başka gemilerin de olduğu fırtınalı bir denizde, kuzeyden dönen gemicilerin sesleri… Onu doğduğu topraklardan kopararak hiç bilmediği diyarlara götüren kalabalık bir gemi güvertesinde, herhangi bir eski zamandan, hikâyesinin yıllar sonra derinleşeceği asil bir geleceğe gidiyordu Rukiye…
Rukiye’nin hayatı çocuk yaşta Osmanlı haremine devşirildiği İstanbul’da başlamış, 19. yüzyılın sonlarında Malezya Yarımadası’nın güneyindeki Johor’da (Cohor) farklı bir geleceğe demir almıştı. Osmanlı Arşiv kayıtlarında hakkında -henüz- herhangi bir bilgi olmasa da Malayca kaynaklara göre 1864 yılında dünyaya gelen Rukiye Hanım, Çerkez asıllı bir Osmanlı cariyesiydi.
Osmanlı’nın son asrında genellikle Çerkez, Gürcü ve Abaza asıllı kızların kabul edildiği Osmanlı hareminde zekâlarıyla doğru orantılı hassasiyetleri ve narinlikleriyle bilinen Çerkez kızlarına ayrıca önem veriliyordu.Ancak Çerkez kızlarının klasik Osmanlı tarihi boyunca haremde söz sahibi olması fizikî güzelliklerinden kaynaklanmıyordu. Bunlar asıl, aileleri tarafından geleneksel bir disiplinle yetiştirilmeleri ve sahip oldukları ahlakî özellikler sebebiyle tercih edilmiş, Osmanlı haremine giren birçoğu sonradan gerek Osmanlı sarayından ve gerekse farklı ülkelerden evlilikler gerçekleştirmişti.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ocak (41. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.
Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…
Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…
Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…
Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…
Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…
İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…