Hiç şüphesiz yeryüzünün en mukaddes ve en mübarek mekânıdır Kâbe-i Muazzama. Cenab-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerîm’de “Benim beytim” diye buyurduğu, âlemlere hidayet vesilesi olan ilk mabettir. İnsanlık tarihi kadar eski, peygamberlerin dergâhı, meleklerin ziyaretgâhı, inananların kıblegâhıdır Beytullah. Gidip ziyaret etmek, Hazret-i Allah’ın kulları üzerindeki bir hakkıdır. Ve bu yüce makamı, hepimiz bir şekilde görmüşüzdür. Buranın maddî-manevî birçok hususiyetinin yanında bir özelliği daha vardır: Mübarek duvarlarını süsleyen siyah örtüsü…
Kâbe-i Muazzama’nın örtüsüne eski kaynaklarda Kâbe-i Mükerreme Puşidesi, Sitâre-i Kâbetullahi’l-Haram yahut da Kisve-i Şerife denilmiştir. Bu tabirlerle, genel itibariyle Kâbe-i Muazzama’nın örtüsü kastedilmiştir. Gelelim Kâbe-i Muazzama’ya örtü asmanın sebebine. Kâbe-i Muazzama’nın dört duvarı üstüne içten ve dıştan örtü asılması, kadîm bir gelenek olup Beytullah var olduğu günden beri uygulanmaktadır. Kâbe-i Muazzama’nın örtülmesi, onun kutsiyetinden ileri gelir. Kâbe-i Muazzama’yı örtmekten maksat, onun yüceliğini ilân etmektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Kâbe-i Muazzama’nın bânileri olarak Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu Hz. İsmail’den (a.s.) bahsedilir. Hz. İbrahim (a.s.) devrinde Beytullah’a küçük çaplı bir örtü asılsa da çepeçevre Kâbe-i Muazzama’yı saran esas örtüyü hazırlayan ilk insan, Hz. İsmail Aleyhisselâm’dır. Kâbe-i Muazzama, Hz. İsmail’den (a.s.) sonra hiçbir devirde örtüsüz bırakılmamıştır. Her millet ve her topluluk nezdinde bu iş, müstesna bir amel olarak addedilmiştir.
İslâmiyet’ten önce hac için Mekke-i Mükerreme’ye gelen imkân sahipleri, yanlarında hususî olarak hazırlattıkları örtüleri de getirirlerdi. Bazen Beytullah’ın duvarında üst üste asılan yüzlerce renk, kalite ve evsafta örtü bulunurdu. Bu uygulama, yapıya zarar verdiğinden Mekke-i Mükerreme’deki kabile reisleri, ilk defa bir tatbikat başlattılar. Yapılan görüşmeler neticesinde, mukaddes yapıyı bir sene Kureyşliler örtecek, diğer sene Mekke-i Mükerreme’nin en zengin adamı Ebu Rebia bin Abdullah bin Amr el-Mahzûmî örtecekti. Vefatına kadar bu ulvî vazifeyi aksatmadan yerine getiren Ebu Rebia’yı tarihçiler, bu hareketinden dolayı hayırla yâd etmiş ve ona “Âdil” unvanını layık görmüşlerdir.
Kâbe-i Muazzama örtüsünün tarihçesinden söz ederken bir hanım zâtın ismini zikretmeden geçemeyiz elbet: Mekke-i Mükerreme’nin valisi ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) dedesi Abdulmuttalib Hazretleri’nin hanımı Nütile (Nuteyle) binti Cenâb. Bu hanım, bir gün küçük yaştaki oğlu Abbas’ı (r.a.) kaybeder. Köşe bucak her yer aransa da bir türlü bulunamaz yavru. Nütile (Nuteyle) Hanım, dönüp gelir Kâbe-i Müşerrefe’ye ve yalvarır mukaddes beytin Rabbine. Adaklar adar yüreği yaralı anne. Bulunursa yavrum, tek başıma Beytullah’a ipekten bir örtü hazırlayıp asacağım deyip nezreder. Duasının kısa zaman sonra kabul edildiğini görür. Sahrada bulup getirirler, oğlu Hz. Abbas’ı. Böylece nezrini yerine getiren Nütile (Nuteyle) Hanım, tek başına Kâbe-i Muazzama’ya örtü giydiren ilk kadın olarak tarihe adını kaydettirir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke-i Mükerreme’yi fethetmek niyetiyle yola çıktığı vakit “Nereye gidiyorsunuz?” diyenlere, “Kâbe-i Muazzama’ya örtü asmaya…” şeklinde cevap vermiştir. O gün Mekke-i Mükerreme, İslâm orduları tarafından fethedilir ve Kâbe-i Muazzama’da bulunan bütün putlar kırılır. Şehirde sulh ve sükûnet sağlanır. Beytullah üzerindeki cahiliye devrinden kalma eski örtü değiştirilmez, fakat fethin hemen ertesi gününde çok ilginç bir hadise yaşanır. Kâbe-i Muazzama örtüsünü tütsülemek isteyen bir kadının dikkatsizliği sebebiyle örtü, tutuşup yanar. Bu enteresan kaza neticesinde Allah Resûlü’nün Mekke’yi fethe gelirken söylediği söz gerçekleşir ve Efendimiz (s.a.v.), Kâbe-i Muazzama’nın Yemen kumaşıyla örtülmesini emreder.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 132. sayısından (Ağustos 2019) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!