İçindekiler
“Kitaplar, akıllı kişilerin bahçeleri; faziletli kişilerin güzel kokulu çiçekleridir.” sözünce Osmanlı sultanları da bu bahçelerde yetişen güzel kokulu çiçeklerin rayihasını içlerine doyasıya çekmişlerdir. Okumadan geçen her bir günün zayi olduğuna inanmışlar ve okumayı hayatlarının bir cüzü hâline getirmişlerdir. Gerektiğinde bir otağda kitap okumayı, sarayda oturup dinlenmeye tercih etmişlerdir. Onların zeki ve basireti açık kimseler olmalarında, ilimlerin giriş kapısı kitaplarla haşır neşir olmalarının payı az değildir. Maksadın hâsıl olması için iyi kitapları seçerek okumuşlar, zamanın kıymetini bilmişlerdir. Devirlerinin en kıymetli eserlerini yakından takip etmişler ve bir an önce gerek tercüme gerek asıl olarak kitabı edinip istifade etmişlerdir. Kitaba, ilme, âlime ve kütüphaneye çok değer vermişler, pek çok medrese ve kütüphane kurmuşlardır…
Kitap aşkıyla yanan Sultan İkinci Murad, okumayı çok seviyordu. Kur’ân-ı Kerîm başta olmak üzere Mesnevî’yi çok okurdu. Kitap telifi ve tercümesi konusunda daima teşvik edici oldu. Herkesin istifadesi için Türkçe eserler telif ettirdi. Yazıcıoğlu Ali’nin kaleme aldığı Tevârih-i Âl-i Selçuk, Şeyhî’nin Hüsrev ile Şirin’i, Molla Arif Ali’nin Danişmendnâme’si, Yazıcıoğlu Mehmed’in Muhammediye’si, İbn-i Melek b. Mehmed’in Bahrül’l-Hikem’i, İznikli Hümâmî’nin Vesilenâme’si, bu devrin müstesna Türkçe eserlerindendir. Bunlara ilave olarak Yazıcıoğlu Ahmed’in Envârü’l-Âşıkîn, Balıkesirli Devletoğlu Yusuf’un Hidâye ve Vikâyenâme’si ve Mercimek Ahmed’in Kâbusnâme’si halkın istifadesine sunulan eserler arasında sayılabilir.
Sultan İkinci Mehmed, çocukluğundan beri kitap ve kütüphaneye meraklıydı. Bunun sebepleri arasında, yaşı ilerledikçe ilme olan muhabbetinin artması ve babası Sultan İkinci Murad’ın Manisa’da kurduğu kütüphane ile büyümesi gösterilebilir. Hocaları Molla Gürani ve Molla Hüsrev’in teşviklerini de unutmamak gerekir.
Her gün mutlaka kitap mütalaa eder ve vaktini çoğunlukla kütüphanede değerlendirirdi. Nitekim okumanın ve ilmin ne kadar kıymetli olduğunu, “Elden kaçırma asla, kalbe hayat ilimdir/Düşme sakın cehle sen, insan için ölümdür.” diyerek veciz bir şekilde ifade eder.
Venedikli Zorzi Dolfin’e göre Fatih Sultan Mehmed; az gülen, zeki, çalışkan, cömert, azimli, her gün mutlaka kitap okuyan, Roma tarihini ve daha pek çok tarih kitabını okutup dinleyen, araştırmalar yapan müstesna bir insandır.
Sultan Mehmed, haritalara da oldukça meraklıydı. Devr-i saltanatında Venedikli matbaacılar, ona harita beğendirmek için epey ter dökmüşlerdir. Batlamyus’a ait meşhur Geographica adlı coğrafya eserini Arapçaya tercüme ettirdiği gibi Trabzonlu Amirutzes ile Müslüman olduktan sonra Mehmed adını alan oğluna Dünya haritası sipariş etmişti.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra İstanbul’da sarayını yaptırır yaptırmaz kütüphanesini buraya taşımış ve gelişmesine çok ehemmiyet vermiştir. Fatih Sultan Mehmed’in gözünün nuru kütüphanesinin ilk hafız-ı kütübü, Tokatlı Molla Lütfi’ydi. Sultan Mehmed, hocası Sinan Paşa ve Molla Lütfi bu kütüphanede sık sık buluşur ve ilmî toplantılar yaparlardı.
Sadaka-i câriye olarak inşa ettirdiği külliyenin camiine ve Semaniye medreselerine vakfettiği kitaplar, Molla Lütfi eliyle seçilerek gönderilmişti. “Sultanî” kaydını taşıyan bu kitaplar, 800 adetten fazladır ve hâlâ Fatih Kütüphanesi’nde muhafaza edilmektedir.
Sultan Fatih, İstanbul’un ilimle de fethi için hemen medreseleri faaliyete geçirmiş, ardından büyük bir külliye ile yeni medreseler inşasını başlatıp bunların içinde de büyüklü küçüklü 14 kütüphane kurmuştu.
Kitaba meftun bir padişah olan Yavuz Sultan Selim, okumaya ve bilhassa da tarih ilmine düşkündü. Devrinin meşhur tarihçilerinin pek çok eserini gözden geçirmişti.
Mısır seferine giderken beraberinde üç deve yükü kitap götürmüştü. Sefere çıkacağı diyarlar hakkında malumat ihtiva eden kitapları yanında bulundurmak, âdetindendi. Seyyar kütüphanesini seferde dahi bir an olsun yanından ayırmamıştı. Mısır seferinden dönerken İstanbul’a gelene kadar okumak istediği İbn Tağrîberdî’nin en-Nücûmu’z-Zâhire adlı eserini, Şeyhülislâm İbn Kemal’in tercüme etmesini ve konak yerlerinde kısım kısım kendisine sunulmasını istemişti.
Sabahlara kadar ekseriyetle kitap okuduğundan, gözleri âdeta kan çanağına dönerdi. 3-4 saat uykuyla yetinir, diğer zamanlarını okuyup yazmakla geçirirdi. Padişahlar arasında kitap okumaktan gözleri bozulan ve Evliya Çelebi’nin rivayetinden mercek (gözlük) kullandığını öğrendiğimiz ilk Osmanlı padişahıdır.
Nedimi Hasan Can, Yavuz Sultan Selim’in kitaba olan alakasını şöyle anlatır: “Onun elinden kitap hiç eksik olmazdı. Daima okurdu. Uykuya ve yemeğe rağbet etmezdi. Günde bir defa yemek yerdi.”
Yavuz Sultan Selim, aynı zamanda divan tertip edecek kadar usta bir şairdi.
Sultan Üçüncü Murad, Osmanoğullarının en çok ilim sahibi olanlarındandır. Elinden kitap ve kalem hiç düşmez. Hüsn-i hatta alaka duyar. Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği gibi, İslâmî ilimlere de vâkıftır. Ecdadı gibi şair ruhlu olan sultan, “Muradî” mahlasıyla şiirler yazmıştır. İkisinde Türkçe, ikisinde Arapça ve Farsça şiirlerinin toplandığı dört divanı vardır.
Sultan Murad, tasavvufa o kadar gönül vermiştir ki bu sahada, Fütuhat-ı Siyam ve Esrarnâme isimli iki eser telif etmiştir. Dünya tarihine meraklı olan padişah, muhtelif tercümeler yaptırmıştır. Bunlardan ikisi; İspanyolların Amerika kıtasını keşfini anlatan Mehmed Suûdî’nin Târîh-i Hind-i Garbî ve Feridun Ahmed Bey’in Fransa Tarihi adlı eserleridir.
Lâle Devri’nin padişahı Sultan Üçüncü Ahmed, şair ve hattat bir sultandı. Bizzat kendi yazdığı 4 adet Kur’ân-ı Kerîm’i vardır. İstanbul’daki bazı tarihî camileri, onun hat levhaları süsler.
Bedreddîn el-Aynî’ye ait Ikdü’l-Cümân adlı 20 ciltlik umumî tarih külliyatının Edirne’den İstanbul’a getirilmesi konusunda hususî bir fermanı vardır. Külliyata o kadar ehemmiyet gösterir ki kat kat muşambaya sarılmasını tembihleyerek yol boyu muhafazasını ister. Topkapı Sarayı’nda ve Yeni Cami’de olmak üzere iki adet kütüphane açtırmıştır.
Birinci Mahmud Han, kitaplara ve kütüphaneye çok ehemmiyet verdiği için onun devri, “Kütüphaneciliğin Altın Çağı” olarak kabul edilmektedir. Hatta Sultan Mahmud, Osmanlı’da “Kitap Rönesansı” başlatan padişah olarak vasıflandırılır.
Ayasofya, Fatih ve Süleymaniye camileriyle Galata Sarayı’nda kütüphaneler yaptırmış, Ayasofya Kütüphanesi’ne 4 bin cilt kitap vakfetmiştir. Kütüphanelere gelir temini için Vidin ve Semendire’de köyler vakfetmişti. Belgrad’da da bir kütüphane teşkil ettirmiş ve İstanbul’dan değerli kitaplar göndermiştir. Galata Sarayı’nda yaptırmış olduğu kütüphaneye saraydan da kitaplar göndermiş, açılış merasiminde, kütüphanenin iki tarafına yaptırdığı çeşmelerden şerbet akıtmıştı.
İkinci Abdülhamid Han’ın en mühim hususiyetlerinden biri de iyi bir okuyucu olmasıdır. İlme olan merakı, münzevi hayatı gözden kaçmaz. Sultan Abdülhamid Han’ın 10 binden fazla kitap bulunan şahsî kütüphanesi, vakit geçirmeyi en çok sevdiği yerlerin başında geliyordu.
Şehzadelik yıllarında başlayan kitap sevgisi, ömrü boyunca hep devam etti. Her fırsatta kitap okuyor, yerli ve yabancı basını yakından takip ediyordu. Ceride-i Havadis, Tasvir-i Efkâr, Basiret gibi gazeteleri muntazaman aldırıyor, Avrupa gazetelerini takip ediyordu.
Her gece uyumadan önce Esvapçıbaşı İsmet Bey’e bir paravanın arkasından kitap okutturmak âdetiydi. Uykuya dalmadan önce “kâfî” der ve istirahate çekilirdi. Bu konuda kızı Ayşe Sultan, hatıratında babasıyla ilgili şunları nakleder:
“Gündüzleri beni meşgul eden işlerin ağırlığından kurtulmak, zihnimi başka taraflara sevk edip düşüncelerimi def etmek ve rahat uyuyabilmek için her gece odamda kitap okutuyorum. Okuttuğum eserler, ciddi olursa büsbütün uykum kaçıyor. Onun için birtakım romanlar tercüme ettiriyorum. Küçüklüğümde dadım bana ninni söylerdi. Şimdi de okunan kitaplar aynı tesiri yapıyor. Esasen yarı dinliyor, yarı dinlemeden uykuya dalıyorum. İşte benim uyku ilacım budur.”
Tarihe ve dünya siyasetine özel ilgi gösterirdi. Avrupa basınını günü gününe takip ederdi. Mühim kitapları yayınlandıkları yıl tercüme ettirip okur veya okuturdu. Bu şekilde 6 bin kitap tercüme ettirmiştir ki, defterler hâlinde kütüphanesinden çıkmıştır.
Sultan Abdülhamid Han 1876’da tahta çıktığında Yıldız Kütüphanesi’ni kurdu. Bu kütüphane, hususî ve umumî diye iki kısımdan meydana geliyordu. Hususî kısmı, Sultan Abdülhamid Han’ın şahsına aitti. Umumî kısım ise herkese açıktı. Kütüphanedeki kitaplar, devrin ilim, fen, edebiyat ve sanat eserleriydi. Bunların yanında fıkıh, tarih, hukuk eserleri ve haritalar da çoktu.
Avrupa’da yayınlanan ve Osmanlı Devleti’ni alakadar eden kitap, mecmua, harita ve resimler kütüphaneye getirtiliyordu. Sultan Abdülhamid Han bunları titizlikle incelerdi. Modern anlamda kütüphaneciliğimizin kurucusu oydu.
Cinai(polisiye) romanlara ve seyahatnamelere olan merakı sebebiyle bu konulara dair 600’den fazla kitap tercüme ettirmiştir.
Akaid-i Nesefîyye: Ömer Nesefî tarafından 12. yüzyılda yazılan eserde, iman ve inanç esasları, Ehl-i Sünnet mezhebine göre yer alır.
Cihannüma: 17. yüzyıl Osmanlı bilgini Kâtib Çelebi tarafından kaleme alınan bir coğrafya kitabıdır. Birçok Avrupa diline çevrilir. Hem yazıldığı devirde hem de sonrasında padişah ve devlet erkânı tarafından büyük ilgi görür.
el-Ahkâmü’s-Sultâniye: Siyaset ve ahlâk nazariyeleriyle meşhur fakih Mâverdî tarafından 11. yüzyılda yazılan eserde, devlet yönetiminin esasları yer alır. Devlet adamı seçiminden, savaş idare sanatına dair birçok mevzuda ayrıntılı bilgiler içeren eser, tercüme edilerek Osmanlı sultanlarının istifadesine sunulur.
el-Medinetü’l-Fâzıla: Fârâbî’nin kaleme aldığı, ideal bir devletin nasıl olması gerektiğinden bahseden eserdir. Ayrıca devlet adamının erdemlerinden bahseder. Nice asır sonra İngiliz devlet adamı ve yazar Thomas Moore’un meşhur Ütopya adlı eserine ilham kaynağı olur.
el-Mu’cemu’s-Sağir: İmam-ı Taberânî’nin hadis-i şerif, dua ve dinî hikâyelerden meydana gelen eseridir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferine giderken yanında götürdüğü ve yolda bu kitabı da okuduğu rivayet edilir.
er-Risâletü’l-Fethiyye: Türk astronom ve matematikçisi Ali Kuşçu’nun gök cisimlerinin arza olan uzaklığına dair bilgileri ve muhtelif astronomi mevzularını ihtiva eden eseridir. 19. yüzyılda Osmanlı mühendislik fakültelerinde ders kitabı olarak da istifade edilir.
Hükümdar: Floransalı (Niccolo Machiavelli) Makyavel’in kaleme aldığı meşhur politik eserdir. Dördüncü Murad Han’ın bu eseri tercüme ettirdiği ve büyük bir ilgiyle okuduğu anlatılır.
Kâbusname: İranlı yazar Keykavus’un Farsça olarak kaleme aldığı Kâbusname, devrin padişahı Sultan İkinci Murad’a takdim edilmek üzere 15. yüzyılda Türkçeye tercüme edilir. Eser, adını Keykavus’un dedesi olan Kâbus’tan alır. Eserde iyi bir insan ve devlet adamı olmanın esasları anlatılır.
Kelile ve Dimne: Beydaba tarafından yazılmış olan kitap, Doğu edebiyatının en eski eserlerindendir. Yazar, fabl tarzındaki hikâyelerle hükümdarlara tavsiyelerde bulunur.
Kitâbu Mir’âti’l-Mülûk: Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Çelebi Mehmed’in isteği üzerine Amasyalı Hüsameddin Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Osmanlı’nın siyasetnâme tarzındaki ilk eseri olan Kitâbu Mir’âti’l-Mülûk, devlet idaresinin esaslarından bahseder.
Siyasetnâme: Eser, dünya tarihinin en büyük devlet adamlarından biri olarak kabul edilen ve Selçuklu sultanları Alp Arslan ve Melikşah’a vezirlik yapan Nizamülmülk tarafından telif edilmiştir. Padişahların başucu kitaplarındandır ve devlet yönetiminin esaslarını ihtiva eder.
Şakâik-i Numaniyye: Kanuni devrinin meşhur âlimlerinden Taşköprülüzade Ahmed Efendi tarafından 1558’de yazılan bu eser, Osmanlı sarayında en çok ilgi gören kitaplardan biri olmuştur. Osman Gazi’den Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar yaşamış olan 521 ilim adamı ve şeyhin biyografileri yer alır.
Şehnâme: 10. yüzyılın sonlarında İranlı Firdevsî’nin şiir diliyle yazdığı, eski İran efsaneleri üzerine kurulu destanıdır. 60 bin beyitten oluşan Şehnâme, İran ve şark edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. Tarih boyunca padişah ve sultanların “el kitabı” olur. 18. yüzyıla kadar Osmanlı’daki en meşhur eserlerden biri olan Şehnâme, eski İran devlet adamlarının yaşadıkları ilginç olayları anlatmak suretiyle sultanlara ders ve tavsiyeler verir.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!
View Comments
İlmi satırda değil sadrda taşıyan ve az bile olsa ilmiyle canlı kitap olanlara selam olsun. Maddiyati maneviyatın hizmetinde kullanan milli ve manevî şuurlu nesilllere devletimizin ihtiyacı vardır.
Elinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş.. Severek takip ediyoruz sizi..
Kağıtların ve Kitapların dostu İkinci Murad Han
Bu güzel ve özel bilgiler için emeği geçen herkese cok teşekkür ederiz.bizde çocuklarımıza kitap sevgisini aşılamaya çalışıyoruz...