Hatıralar, tarih araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Günlükler, hatıralar, şahısların bazen tek başına şahit olduklarını, duyduklarını, gördüklerini kayda geçirerek tarihe mal ettikleri, dolayısıyla genel ve resmî tarihlere yansımayan önemli bilgileri ihtiva eden kaynaklar arasındadır. Mühim şahsiyetlerden olup da bildiklerini yazarak kayda geçirmeyenler, bizim tarihimizde maalesef yazanlardan daha çoktur. Şayet hatıralarını yazarsa ne olacağını, Refet Bele’den dinleyelim…
Refet Bele, Millî Mücadele esnasında cephe kumandanlığından, bakanlıktan, başbakanlığa önemli vazifeler üstlenmiş, başından sonuna İstiklal Harbi’ne katılmıştır. İstiklal Harbi sonrasında İstanbul’a ilk giren kumandanlardandır.
Refet Bele ile alakalı hatıralarında ciddi malumatlar aktaranlardan biri de yazar Münevver Ayaşlı Hanımefendi’dir. Münevver Hanım, İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim isimli eserinde “Hatırat Bırakmadan Göçüp Gidenler” başlığı altında dikkate değer bilgiler sunmaktadır. Onun tarifine göre Refet Bele, “çok sübjektif, çok hislerine mağlup, çok enaniyetli, yani benliği olan; bu beşerî zaaflarının yanında çok zeki, dünya görüşü kuvvetli, iyi asker, iyi kumandandı. Kendi deyişine göre kumandan yetişmez, yetiştirilemez, insan kumandan doğardı.”
Münevver Hanım, Refet Paşa’yı anlatmaya şöyle devam ediyor:
“Yakın tarihimizin 50-60 senelik meselelerini ve hadiselerini iyi bilirdi. Hepsine değilse bile hemen birçoğuna şahit olmuş, birçoğunun da içinde bulunmuş, hadiselere karışmıştı. İstiklal Harbi’nde ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti zamanında, zirvede değilse bile hemen ondan sonra gelen kademelerde yer almış, sırasıyla kumandan, vekil, hatta üç ay kadar başvekillik bile etmişti. Buna işaretle, kendisi ‘Ben sadrazamlık etmiş insanım, ben bin sene yaşamış insanım.’ derdi.
“Ankara’dan işgal altındaki İstanbul’a gelen ilk kumandan Refet Paşa’yı, İstanbul nasıl karşılamıştı; onu bir Allah, bir de o karşılamaya şahit olanlar bilir. Yalnız Refet Paşa’nın İstanbul’a gelişinin, Sultan Vahdeddin üzerinde meşum tesirleri olmuştur. Daha Dolmabahçe’de ayağını İstanbul toprağına atar atmaz, kendisini padişah namına selamlamaya gelen yaveri (muhtemel Tevfik Paşazade Ali Nuri Bey olacak), Refet Paşa hiç de hoş karşılamıyor. Sonra, padişahla olan bütün temaslarında, padişahı çok ürkütücü sözler söylediğini ve tavırlar takındığını yine kendisinden dinlemişimdir…
Hatta, [küstahça] ‘Padişahın önünde ayak ayaküstüne attım ve koltuğa o kadar yaslandım ki nerede ise pabucum padişahın burnuna değecekti’ demiştir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 139. sayısından (Mart 2020) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!