Categories: İslam Tarihi

İslâm Şehir Tarihçiliğinin İlkleri

Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîfler temelinde şekillenen İslâm medeniyeti, medeniyet kavramını şehirle birlikte tekâmül ettiren müstesna bir medeniyettir. Hicretle birlikte Yesrib’in Medinetü’r-Resûl (Medinetü’n-Nebi) ismini alması ve sonrasında Medine-i Münevvere olarak zikredilmesi de Sahabe-i Kiram hazaratının şehir ve medeniyet tasavvurlarının bir ürünüdür. Bu makalemizde İslâm şehirciliğinin ilk dönemlerine ve şehir müelliflerinin ilk misallerine temas edeceğiz…

Sahabe-i Kiram ve tâbiîn hazaratı arasında, muhtelif ilim dallarında meşhur olan pek çok şahsiyet, ilgili alanlarda rivayetler nakletmekle kalmayıp, bunların nesillere aktarımı için sıkı bir disiplin ve sağlam metotlarla birlikte risaleler, kitaplar kaleme almışlardı.

İyi bir ensab (nesep ilmi) âlimi olan Hz. Ebûbekir (r.a.), Arapça lisan eğitiminin temellerini atan ve telif sahibi Hz. Ali (r.a.), hikmet ve ilim sahibi Abdullah bin Mes’ud (r.a.) gibi, farklı sahalarda mütehassıs zatlarla beraber, daha nice sahabe ve tâbiîn hazaratı arasında şehir tarihiyle ilgilenenler de hayli fazladır.

Emirü’l-Mü’minin ve Şehir Tasavvurları

Hz. Ömer (r.a.), Mısır, Suriye ve Irak’a ordu göndermeden evvel, bu beldelerin önde gelen şahsiyetlerine mektup yazarak şehirlerin havası, suyu, sakinleri, toprağı ve tesisleri hakkında malumat istemişti. Cevaben gelen mektupta Şam, Yemen, Hicaz, Mağrib, Cibal, Irak, Horasan, Faris, Huzistan, Cezire, Hind ve Çin’i tanıtan malumat vardı.

Müminlerin emiri, bu defa Sâsânîleri ve fitnelerini tarih sahnesinden silmek için sefere hazırlandığında, Irak’ın durumu hakkında Ka’b el-Ahbar’dan (v.32/652-53) malumat istemişti. Fetihler fethi olarak vasıflanan Nihavent Seferi öncesi Ka’b el-Ahbar (r.a.)’dan gelen mektupta, şehirlerin ve ahalisinin genel durumu, çok kısa ve veciz bir şekilde anlatılıyordu:

“Ey Müminlerin Emiri! Allah, eşyaları yarattı ve her şeyi bir şeye bağladı. Akıl, ben Irak’a gidiyorum deyince; ilim, ben de seninle geleceğim dedi. Mal, ben Şam’a gidiyorum deyince; fitne, ben de seninle geleceğim dedi. Bereket, ben Mısır’a gidiyorum deyince; uysallık (züll) ben de seninle geleceğim dedi. Fakirlik, ben Hicaz’a gidiyorum deyince; kanaat, ben de seninle geleceğim dedi. Güçlük, ben çöllere gidiyorum deyince; sıhhat, ben de seninle geleceğim dedi.”

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 205. sayısından (Eylül 2025) okuyabilirsiniz.

Prof. Dr. Bayram Arif Köse

Share
Yazar:
Prof. Dr. Bayram Arif Köse

Recent Posts

Balkanlarda Müslüman Kimliğinin Kalbi Deliorman

“Serhaddin ucunda bir gölge, bir dua gibi durur bazı yerler. Deliorman da onlardan biridir; sessiz,…

11 saat ago

Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Son Vasiyeti

Cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, son seferinden hemen önce yazdığı vasiyetnamesinde su hizmetinden bahsediyordu…

11 saat ago

Anadolu’da Taşa Kazınmış En Büyük Türkçe Kitabe Taş Vakfiye

Anadolu topraklarında dikilitaş formundaki en büyük Türkçe kitabe, Germiyanoğluları zamanında dikilmiştir. Kütahya’da bulunan kitabe, taş…

11 saat ago

Nizâmülmülk’ün Manevî Dünyası

“Her gün için bir parça ekmeğim ve ibadet edeceğim bir mescidim olsun, bu bana yeter.”

11 saat ago

Marka Şehir Londra

Bir şehir nasıl marka olur? Veya bir şehir nasıl pazarlanır? Bu sorulara en isabetli cevabı,…

11 saat ago

Tüccarlar için Maceranın Limitleri

Hayatın kendisi zaten bir macera olarak başımıza gelirken tarihte şehir şehir gezen tüccarlar, maceranın üzerine…

11 saat ago