Categories: Yakın Tarih

İki Filli Diplomasi

Filler tarih boyunca etkili bir savaş aracı olarak kullanıldılar. Ancak tek kullanım alanları bu değildi. Ülkeler arası diplomaside, prestijli bir hediye ve güç gösterisi olarak görülüyorlardı. Osmanlı devrinden itibaren ülkemize pek çok defa fil hediye edilmişti. Son olarak 1950 yılında Hindistan ve Pakistan’dan gönderilen iki fil, aynı zamanda iki devlet arasındaki diplomatik rekabetin sembolü olmuştu…

Tarih boyunca savaşlarda, çeşitli silahlar ve türlü taktikler kullanıldı. Ordular, zafer elde etmek için her türlü hileyi denemekten çekinmedi. Ancak zafere giden yolda sadece insan gücünü kullanmak yeterli değildi. Bu nedenle savaşmak için eğitilen hayvanlar, orduların en önemli vurucu güçlerinden birini oluşturuyordu. Öyle bir hayvan vardı ki iri cüssesi, tonlarca ağırlığı ve ürkütücü görüntüsüyle dosta güven, düşmana korku vermekteydi. Evet, fillerden bahsediyoruz. Özellikle Hint coğrafyasında sıklıkla faydalanılan filler, eğer doğru kullanılırsa, düşman saflarını yarmakta oldukça etkili oluyordu. Örme zırhla donatılan filler, sivri uzun dişleri, tonlarca gelen ağırlıkları ve üzerindeki korunaklı sepette bulunan askerlerin ok ve cirit atışlarıyla, ciddî hasarlar verebilmekteydi. Ancak filler, sadece harp meydanlarında kullanılan savaş makineleri değildi. Bulundukları coğrafyada önemli bir prestij ve güç sembolü olarak kullanılıyorlardı. Nasıl mı?

Elçilerin Gözde Hediyesi Fil

Savaşın açamadığı kilidi, diplomasi açar derler. Özellikle Orta Çağ’dan itibaren elçiler, devletlerarası ilişkilerde önemli roller üstlenmiştir. Çeşitli nedenlerle bir ülkeye gelen elçilik heyeti, teşrifat usûl ve kaidelerine göre ağırlanır, geleneksel şartlara uyması ve geldiği ülkenin hükümdarından yazılmış bir mektup ile uygun hediyeler getirmesi gerekirdi. Elçinin eli boş olarak gelmesi, saygısızlık olarak addedilirdi. Dönemin şartları gereği, devletlerarası dengenin sağlanmasında önemli rol üstelenen diplomatik hediyeler, bu ilişkilerin durumuna göre değişmekteydi. Başka bir ifadeyle diplomatik hediyelerin cins ve miktarı, karşılıklılık ilkesine dayanmakla birlikte, devletlerin gücü oranında olurdu. Hediyeler her ülkenin kendi zenginlik ve kültürel çeşitliliklerini yansıtan nadide ve değerli eşyalardan oluşmaktaydı. Mücevherlerle süslenmiş silahlar, at koşum takımları, çok değerli kumaşlar vs. olduğu gibi geldiği ülkenin egzotik hayvanları da hediye olarak gönderilebilirdi. Bu hayvanlardan biri ise şüphesiz fildi.

Osmanlı’ya Hediye Gelen Filler

İslâm ülkelerinde fil hediye etmek oldukça prestijli bir durumdu. Çoğunlukla büyük şöhrete sahip, güçlü hükümdarlara gönderilmekteydi. Tarihimizden örnek verecek olursak, Osmanlı sultanlarına başta Hindistan olmak üzere pek çok ülkeden fil hediye olarak gönderilmişti. Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethettiği tarihlerde Osmanlılar, Hindistan’daki Müslümanlar için birer kahraman, mücahit ve İslâm’ın savunucuları olarak anılmışlar ve buradaki sultanlıklarla Osmanlılar arasında askerî işbirlikleri de gündeme gelmeye başlamıştı. Hindistan’da hüküm süren sultanlıklardan Behmenî Hanedanlığı da Osmanlılarla münasebet kuranlar arasındaydı. III. Muhammed Şah Behmenî (1463-1482), Fatih Sultan Mehmed’e elçisiyle gönderdiği mektupta onu tebrik etmiş ve iyi ilişkiler kurmak istediğini bildirmişti. Elçinin beraberinde getirdiği hediyeler, “armağan-ı firâvân ve mâl-i bî pâyan” olarak Osmanlı kaynaklarında geçmektedir. Ancak heyettekiler, Cidde’ye çıktıklarında Sultan Fatih vefat etmiş ve Osmanlı tahtına İkinci Bayezid Han cülus etmişti. Bu sırada Memlük sultanı, memleketinden geçmekte olan bu elçileri bekletip hediyelerine ve mallarına el koymuştu. Bir süre sonra Memlük sultanı yaptığı hatadan dönmüş ve elçiyle beraber gasp ettiği hediyeleri Sultan Bayezid’e iade etmişti. Ancak Memlük-Osmanlı ilişkilerindeki gerginlik devam etmişti. Hatta bu olay, Osmanlılar ile Memlükler arasında çıkan savaşın nedenlerinden biri olarak gösterilir. İşte Osmanlı’ya gönderilen bu hediyeler arasında, bir adet de fil yer almaktaydı.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 206. sayısından (Ekim 2025) okuyabilirsiniz.

Emre Boyacı

Recent Posts

Buhara’dan Bursa’ya Uzanan Gönül Köprüsü Emir Sultan Hazretleri

Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…

4 hafta ago

Osmanlı’nın Sanayi Mirası Feshane Bugün Sanat Kültür Merkezi

Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…

4 hafta ago

İbadet Tahtı Hünkâr Mahfili

Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…

4 hafta ago

Yitirilmiş Bir Medeniyetin Gözyaşları Endülüs

Endülüs, İber Yarımadası’nda yaklaşık sekiz asır boyunca hüküm sürmüş müstesna bir İslâm medeniyetidir.

4 hafta ago

Doğu’yu Fotoğraflayan Batılı Paul Nadar

Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…

4 hafta ago

Hattat Ârif Hikmet Bey ve Hatt-ı Sünbülî’nin İzinde

Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…

4 hafta ago