Osmanlı’nın son demlerinde “hürriyet” ve “eşitlik” naraları atarak istediklerini elde eden İttihaçılar en büyük istibdat ve adaletsizliklere imza attılar. Onların desteğiyle sadrazam olan İbrahim Hakkı Paşa kurduğu kabinenin bir İttihat-Terakki hükümeti olduğunu çekinmeden söylüyordu. Balkanlarda barış(!) maksadıyla çıkarttığı Kiliseler Kanunu’yla Balkanlar elden gitmiş, Trablusgarb’ı adeta İtalyanlara peşkeş çekmişti…
İbrahim Hakkı Paşa, Şehremaneti Meclis Reisi Sakızlı Mehmed Remzi Efendi’nin oğlu olarak, 28 Şevval 1279’da (1863) İstanbul’da doğdu. Sıbyan mektebi, Beşiktaş Rüşdiye Mektebi, Mekteb-i Mülkiye derken sınıfının da birincisi olarak şahadetname almaya muvaffak oldu. 1306 (1889) senesine kadar birer ikişer yıl arayla türlü rütbelerle, çeşit çeşit nişanlarla ödüllendirildi. Alman imparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’u ilk ziyaretine memur tayin edilmesiyle iyice dikkatleri üzerine çekti. İtalya ve Yunanistan sefirleriyle arasını daima iyi tuttu. Chicago sergisine birinci komiser olarak memur edildi ve Amerika’yla da sıcak ilişkiler kurdu. Trablusgarp Savaşı başlamadan iki yıl önce Roma’da büyükelçilik yapmaktaydı. Ne tesadüf ki savaşa bir yıl kala İtalyanlar Trablusgarp’da Banco Di Roma (Roma Bankası)’nın bir şubesini, Bingazi’de de postanesini açmışlardı. İşgale günler kala ise İttihatçılar tarafından Osmanlı hükümetinin başına getirildi. Paşa, 1 sene 8 ay 18 günlük “küçük” sadrazamlığına “büyük büyük” başarılar(!) sığdırdı. Türk siyasetinde kaht-ı rical, adam yokluğu denilen bir dönem vardır. Ülkede görevini layıkıyla yerine getirecek bir adam olmadığına inanan hükümet, dışarıdan birini getirir ve eline her türlü imkânı verir. İşte İttihat ve Terakki de bunu yaparak 1910’da Roma’dan İbrahim Hakkı Paşa’yı getirtti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 89. sayısından (Ocak 2016) okuyabilirsiniz.
Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…
Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…
Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…
Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…
Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…
İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…