Endülüs Emevî Devleti’nin ihtişamlı çağında kurulan Medînetüzzehrâ, Endülüs kültürünün mihenk taşlarından ve âbidevî yapılarından biriydi. Burayı görenler, yeryüzünde böyle başka bir şehir bulunmadığını söylemişlerdi. Endülüs halkına göre, Medînetüzzehrâ, insanlığın yeryüzünde yapabildiği en muhteşem eserdi. Altın çağın muazzam şehri olarak yapılan Medînetüzzehrâ’nın ömrü fazla uzun olmamış; yapılışının ardından henüz bir asır geçmeden tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır…
İlk devir İslâm fetihlerinin son halkası ve baş tacı Endülüs’tür. Endülüs, Akdeniz’in batı kısmında yer alan İber Yarımadası’ndaki İspanya ve Portekiz’e ait topraklara Müslümanların verdikleri isimdir. “Müslüman İspanyası” anlamında kullanılmıştır. 711 tarihinde Tarık bin Ziyad kumandasındaki Emevî ordusu tarafından fethedilmiştir.
İspanya topraklarında Endülüs Emevî Devleti’nin kurulması ise 756 tarihindedir. Bu zamana kadar Emevî valilerince idare edilen Endülüs’ün, müstakil devlet olarak tarih sahnesine çıkması, Abbasî Devleti’nin kurulmasından sonradır. Emevîlerin yerine geçen Abbasî hanedanlığından sonra, Endülüs’e giden Emevî hanedan mensupları, burada yönetime hâkim olmuşlar, doğudaki Abbasîlere karşı, batıda en uçta yeniden kendi devletlerini kurmuşlardır.
Endülüs’te kurulan Emevî Devleti’nden sonra, Endülüs kültür ve medeniyetinde hızlı bir değişim yaşandı. İslâm’ın nurunu Endülüs’e götüren Müslüman fatihler, burada yeni bir medeniyet inşa ederek; Şam’dan Fas’a kadar uzanan bölgede oluşturdukları birikimlerini, yarımadaya taşıdılar. Hâkim oldukları dönemde, Endülüs’ü benzerine nadiren rastlanır şekilde imar eden Müslümanlar, bu topraklarda İslâm mimarisinin özgün eserlerini meydana getirdiler ve medeniyet anlayışlarını bu eserlere yansıttılar.
Endülüs’te inşa edilen ihtişamlı eserlerden biri de Medînetüzzehrâ’dır. Saray kompleksi olarak ortaya çıkan Medînetüzzehrâ, zamanla büyük bir yerleşim yeri hâline gelmiştir. Yapımına, Endülüs Müslümanlarına en parlak devrini yaşatan III. Abdurrahman zamanında başlanmıştır. Endülüs Emevî Devleti’nin en muktedir hükümdarlarından birisi olan III. Abdurrahman, aynı zamanda kültür ve sanat âşığıydı. Bu dönemde devlet, hem siyasî hem de kültürel bakımdan gücünün zirvesini yaşamıştır.
Endülüs Emevî Devleti’nin sekizinci hükümdarı ve ilk halifesi III. Abdurrahman, uzun süredir iktidarda güzel bir yönetim sergilemesi sayesinde, başarılı bir hükümdar portresi çizmişti. Kazandığı zaferlerle gücüne güç katan ve kudretini halifelik makamıyla da perçinleyen III. Abdurrahman, sahip olduğu gücü ve devletin ihtişamını aksettirecek şekilde görkemli bir saray yaptırmaya karar verir. Devasa büyüklükte inşa edilecek saray kompleksine de Medînetüzzehrâ ismini verirler.
Sarayın inşa edileceği bölge, özenle seçilmişti. Cebelülarûs (Sierra Morena) Dağı’nın güney etekleriyle Vâdilkebîr (Guadalquivir) Nehri’nin oluşturduğu vadi arasındaki bölge üzerine kurulacaktı. Medînetüzzehrâ, hem başşehir Kurtuba’ya yakın olup hem de dağ eteklerine kurulacağından, emniyetli bir konuma sahip olacaktı. Sarayın ihtiyacını karşılayacak su kaynaklarına yakınlığı da o bölgede bir sarayın/şehrin kurulmasına imkân vermekteydi. Medînetüzzehrâ, başşehrin sadece sekiz kilometre uzağındaydı ve zamanla etrafındaki yerleşmelerle birlikte Kurtuba şehri ile bitişecekti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 183. sayısından (Kasım 2023) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!