Dünyanın Yükünü Omuzlayan Hamallar

İnsanın omuzları sağlamdır, güçlüdür. Dünyanın yükü yüklenir de yine bir şey olmaz. Çocukluktan başlar yükler, omuza binmeye. Büyümek ve büyüyen omuzlar, büyüyen yükleri getirir beraberinde. Aile, iş derken, omuzlar düştükçe düşer. İnsan bu; nasıl dayansın? Fakat dayanmalıdır; zira dayandığı, yüke sabredebildiği sürece kazanır, hayatta kalır…

Her işin kendine göre meşakkati vardır. Kimisi aklı, kimisi bedeni çalıştırmayı icap eder. Bazısına zihnin, bazısına omuzların güçlü olması gerektir. Hamallar, omuzlarının gücüyle iş görür, hayat testisinin kulpundan böylece tutmaya çalışırlar; durmadan, yorulmadan uğraşırlar.

Helal kazancın gereği, emek sarf etmek, ter dökmektir. Hiç şüphesiz ki hamallar, bu gereği layıkıyla yerine getirenlerdendir. Hayatın derdi, ailenin derdi, çocukların derdi yetmez sanki hamala. Yüklendikçe yüklenir; manevî yüklerin üzerine bir de maddî olanlar eklenir. Ayaklar yorulur, alından damla damla ter dökülür.

Dile Kolay Bedene Ağır

Nasıl ki doktorluk, öğretmenlik bir meslekse, hamallık da bir meslektir. Kelime manasıyla hamal; ücreti mukabilinde yük taşıyan, geçimini bu yolla sağlayan, taşıyıcı, yükçü demektir. Dile çok kolay geliyor değil mi? Bir çırpıda söyleyiveriyor insan. Altında yatan manayı, ağırlık altında ezilen insanı düşünmüyor. Düşünse de anlayamıyor; derdi çekmeyen ne bilsin.

Hamallar bir yandan dünya telaşıyla boğuşurken, diğer yandan ağır yüklerin üstesinden gelmeye çalışır. Onun için yokuş, bir dert; iniş ise nimettir. Yükünü taşırken hem hızlı hem güçlü hem de narin olmalıdır. Hızlı olmalıdır; çünkü gün kısa, yeni işe koşmalıdır. Güçlü olmalıdır; çünkü gücü olmayanın, hayatın hengâmesi arasında ayakta kalması zordur. Narin olmalıdır; çünkü yük, onun omuzlarına binse de kendinin değildir, başkasına aittir.

İstanbul’da Hamal Olmak

Hamallığın geçmişine bakıldığında, tarihî kayıtlar 16. yüzyıla kadar uzanır. İstanbul kadısına 1587 yılında gönderilen bir fermanda, sakat hayvanlara fazla yük vuran hamalların bulunduğu ve onlara gereken ikazın yapılması gerektiği bildirilir. 1735 yılındaki bir diğer fermanda, müşterilerin eşyasını taşırken zarara uğratılmaması, zarara uğrayan eşyaların bölükbaşları tarafından ödenmesi emrolunur.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 140. sayısından (Nisan 2020) okuyabilirsiniz.

Barbaros Doğan

Recent Posts

Kars Müdafaası ve Kanada’ya İlham Veren Kahramanlık

Anadolu’nun Kafkaslara açılan kapısı Kars, Kırım Harbi’nde destansı bir mücadeleye sahne olmuştu. Rus ordusunun bütün…

3 hafta ago

Buzlar Altında 33 Yıl

Andree ve iki yol arkadaşı, 1897 yılında hidrojenle dolu balonlarıyla Kuzey Kutbu’nu aşmayı hayal ederek…

3 hafta ago

Mavi Gözlü Aynu’z-Zerka

Medine-i Münevvere’nin su ihtiyacının temin edilmesi için, Emevîler devrinde, birtakım çalışmalar yapıldı. Şehrin yakınlarında bulunan…

3 hafta ago

Aydın’da Bir Osmanlı Mirası Cihanoğlu Camii

Bu defa yönümüzü, Aydın’ın kalbinde yer alan asırlık bir yapıya çeviriyoruz: Cihanoğlu Camii…

3 hafta ago

Beşiktaş’ın Zirvesinde Bir Ziynet Beşiktaşlı Yahya Efendi

Buyurunuz, Yahya Efendi’nin sadece Beşiktaş sırtlarını değil, gönülleri de yeşerten menkıbesini satırlarda arayalım…

3 hafta ago

Osmanlı Avrupa’ya İlk Nasıl Ayak Bastı?

Rumeli’ye geçişin kahramanlarından Gazi Süleyman Paşa, Osmanlı tarihine “Rumeli Fatihi” olarak adını yazdırırken; Osmanlı neferlerinden…

3 hafta ago