1884 yılı sonlarında Sultan İkinci Abdülhamid, sadece dinî ilimlerin tahsil edileceği “Ulûm-ı Dîniye (Dinî İlimler) Mektebi” ismini taşıyan bir mektep kurmak istemişti. Bu mektebin İstanbul’un Gedikpaşa semtinde inşa edilmesine karar veren padişah, bir de nizamname (tüzük) hazırlanmasını emretti. Bu mektebe kabul edilmek için Arapça sarf ve nahivle birlikte mantık ve Arap edebiyatı tahsil etmiş ve temel fıkhî bilgileri görmüş olmak gerekiyordu…
Osmanlı medreseleri başlangıçtan Tanzimat’a kadar oldukça sağlam bir yapıya sahipti. Buralarda sadece sarf, nahiv, mantık, meâni ve dinî ilimler değil; matematik, astronomi, tıp ve fen bilimleri gibi değişik sahalarda ilimler de öğretilmekteydi. Fakat zamanla medreselerden teknik ve fen ilimlerinin kalktığı görülmektedir. Medreseler, Kara ve Deniz Mühendishanelerinin açılması, Tıphâne’nin kurulması, yavaş yavaş mekteplerin açılmaya başlamasıyla birlikte sadece Arabî ve dinî ilimlerin tahsil edildiği birer eğitim müessesesi haline gelmiştir.
Aslında zamanın getirdiği bir kaçınılmazlık, devrin değişmesinin sebep olduğu bir vazife taksimi denilebilecek bu yapıda medreselerin çağa ayak uyduramadığını söylemek doğru değildir. Zira 18. asırla birlikte Osmanlılar, askerî ve teknik bakımdan gözle görülür bir şekilde zayıflamaya başlamışlardır. Medreselerde okutulan teknik ve fen dersleri ise bu ilimlerin önceki asırlardaki seviyesini yansıttığından tabii olarak artık müfredat programlarından çıkarılmıştır. Diğer taraftan yukarıda da işaret ettiğimiz bu yeni açılan mühendishane ve mekteplerde, modern fen ve teknik ilimlerin okutulması, artık medreselerin 19. asra kadar getirdiği bu ilimleri bir el değiştirme, devir-teslim gibi bu yeni açılan müesseselere bırakmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla medrese münhasıran teknik ve fen ilimlerini okutan müesseselerin ortaya çıkmasıyla müfredatında yer alan bu ilimleri bu yeni müesseselere devretmiştir. Şu hakikati de hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir ki bu yeni okulların ilk hocalarının çoğu, teknik dersleri kuvvetli müderrislerdir.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ekim (27. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!