Cihan Tahtında Bir Saltanat Gölgeliği Topkapı Sarayı

Bir zamanlar teşrifatıyla, dinî ve ananevî hassasiyetleriyle, uluslararası siyasî münasebetlerdeki yeriyle Topkapı Sarayı, şimdilerde ülkemizin en çok ziyaret edilen mekânlarından olsa da bugün bizim pek anlayamadığımız bir dili konuşur aslında. Bu dil, sarayın kapılarında, kulelerinde, mutfak bacalarında ve en önemlisi de her biri ayrı manalar taşıyan kitabelerinde hatta çinilerle kaplı duvarlarında bile kendini hissettirir. Asırlarca Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olmuş bu müstesna sarayın neler söylediğini tamamen olmasa da bir miktar anlayabilmek için…

İstanbul’u fetheden cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed, ilk olarak payitahtı, Edirne’den İstanbul’a taşıdı. Evvela, İstanbul’un Beyazıt Meydanı’nda ve günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin de bulunduğu tepe, saray yeri olarak seçildi. Esasen Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’a iki farklı saray düşünmüştü. Zira hem Bursa’da hem de Edirne’de aynı usulde yapılmış iki farklı ikamet yeri vardı. Bir önceki padişahın ailesi, inşa edilen ilk sarayda ikamet ederken, tahta çıkan yeni padişahın ailesi ve maiyeti de yeni sarayda ikamet ederdi. Osmanlı Devleti, kurulduğu günden beri bu sistem, varlığını sürdüregeldi.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) müjdesine ve methine nail olmuş Fatih Sultan Mehmed Han, ufkuna ve vizyonuna uygun yer arayışına girmişti bile. Osmanlı artık “iki karanın ve iki denizin hâkimi” olduğuna göre, buna münasip bir yer düşünülmeliydi. Zeytinlik denilen mevki, tam da İstanbul fatihinin aradığı özellikteydi. Zira burası Marmara, Boğaz ve Haliç üçgeniyle çevrili, iki karanın buluştuğu noktadaydı. Bugün hepimizin “Sarayburnu” diye bildiği yer, Osmanlı’nın asıl “yönetim merkezi” olarak belirlendi.

Sarayburnu, sahilde Bizans döneminden kalma surlarla çevriliydi. Surlara kara bağlantısı da eklenerek, saray alanı şehirden ayrıldı. Meşhur âlim Kemalpaşazâde, Ay’ın gökyüzündeki yirmi sekiz menzillik hareketi esas alınarak bu surlar üzerine de yirmi sekiz burç dikildiğini yazar. Burada çok ince bir düşüncenin olduğunu görmekteyiz.

Kapak dosyasının tamamını Yedikıta Dergisi 161. sayısından (Ocak 2022) okuyabilirsiniz.

Mustafa Selim Karaboğa

Recent Posts

Buhara’dan Bursa’ya Uzanan Gönül Köprüsü Emir Sultan Hazretleri

Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…

3 hafta ago

Osmanlı’nın Sanayi Mirası Feshane Bugün Sanat Kültür Merkezi

Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…

3 hafta ago

İbadet Tahtı Hünkâr Mahfili

Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…

3 hafta ago

Doğu’yu Fotoğraflayan Batılı Paul Nadar

Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…

3 hafta ago

Hattat Ârif Hikmet Bey ve Hatt-ı Sünbülî’nin İzinde

Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…

3 hafta ago

Aziz Emanet Kadın

İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…

3 hafta ago