Cihan Padişahına Yâr Olmayan Üç Kale

Osmanlı mülkünü ihtişamın zirvesine taşıyan Kanuni Sultan Süleyman Han, 46 yıllık saltanatı müddetince kudretli ordusuyla birçok seferlere çıktı. Üç kıtada uçsuz bucaksız topraklar, sayısız kaleler ve şehirler fethetti. Küffar peşinde geceyi gündüz eyleyen akıncıları, atlarını bozkırlardan çöllere, ovalardan dağlara sürdüler. Zamanla Türk akıncılarının geçemeyeceği kale, inşa edilemez oldu. Osmanlı cengâverleri, Avrupa üzerinde adı sanı bilinmeyen pek çok yere İslâm sancağını diktiler. Fakat gün geldi hilâlin gölgesi, Hıristiyanlığın bazı kalelerine uzansa da burçlarına dikilemedi…
Bundan yaklaşık sekiz asır evvel Anadolu’ya gelen Kayıların, tarihin akışını değiştireceğini kimse tahmin bile edemezdi. Ancak 1300’lü yıllarda Batı Anadolu’da küçük bir beylik kuran Oğuz’un korkusuz cengâverleri, kısa zamanda kurdukları beyliği ihtişamlı bir devlete dönüştürdüler. Biz, onlara “Osmanlı Devleti” desek de onlar kendilerine “Devlet-i Aliyye” ismini daha münasip gördüler. At sürmedikleri hiçbir coğrafyayı kendine vatan olarak görmeyen bozkırın fatihleri, yağız atlarını üç kıtaya sürerek destanlar yazdılar. İslâm dinini rehber edinen yiğit alperenler, fethettikleri karanlık coğrafyaları, Türk-İslâm medeniyetinin nuruyla aydınlattılar.
Nizam-ı âlem davasında küffar topraklarını karış karış gezen akıncılar, İslâm sancağını sayısız kalelerde dalgalandırdılar. Karşısına çıkan en güçlü orduları, fırtına gibi ezip geçen bozkırın çocukları, Balkanlar’da ve Orta Avrupa’da büyük zaferler kazandılar. Ancak “Her kemâlin bir de zevâli vardı.” Kudretiyle Avrupalılarca “Muhteşem Süleyman” diye zikredilen cihan padişahının kılıcının ulaşamadığı, sancağının dalgalanmadığı yerler de oldu elbet. Şimdi hem padişahın gönlünde hem de bizim gönlümüzde ukde olarak kalan, fethedilemeyen bazı kalelerden bahsedeceğiz.
Osmanlı’nın Kızıl Elma’sı, Avrupa’nın Kalbi Viyana
Adı hâlen Türk kuşatmalarıyla meşhur, Osmanlı’nın hülyalarını süsleyen şehir. Balkanların ardından Macaristan’a da hâkim olan Osmanlı Devleti’nin gücü, 16. asırda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’ya ulaşmıştı. Atlarını Vistül Nehri’nde sulayıp Tuna’da abdest alan akıncıların kılıç şakırtısı ve atlarının kişnemeleri, artık Viyana’dan duyulur olmuştu. Yeryüzünün en kudretlisi, padişah-ı cihan hazretleri Sultan Süleyman Han’ın emriyle küffarın en büyük kalesini almak üzere sefere çıkan cihan ordusu, 27 Eylül 1529 tarihinde Viyana kapılarına geldi. Osmanlı’nın Beç dediği Viyana önlerine Muhteşem Süleyman’ın ayak basması, haçlı dünyasını sarsmış, yüreklerini titretmişti. Öyle ki Kral Şarlken korkudan tahtını bırakıp kaçtı. Kralın kardeşi Ferdinand’ın abisine yazdığı mektupta “Süleyman, Ren Nehri’ni kendine zafer durağı yapıncaya kadar kılıcını kınına koymayacaktır!” diyor, Viyana şehrinin düşeceğini, Türk kuşatmasına dayanamayacağını beyan ediyordu.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 136. sayısından (Aralık 2019) okuyabilirsiniz.

Kayıhan Çağlar

Recent Posts

Ölüm Yürüyüşünden Zaferle Dönenler Kore’de Türk Esirleri

Kore Savaşı'ndaki Türk askerin disiplin ve dirayeti, Amerikan ordusunun oldukça dikkatini çekmiş ve araştırma konusu…

3 gün ago

Bizans’ta Katalan Komutan Roger de Flor

Roger de Flor... Kimi zaman iyi bir kumandan, kimi zaman bir hain olarak anıldı. Bir…

3 gün ago

Dağlardan Çöllere Uzanan Serinlik: Buz Ticareti ve Karcılar

Tarih kitapları, kar hakkında bilgi verirken daha çok onun olumsuz rolünden bahsederler ve bu konuya…

3 gün ago

Ortamahalle’den Ortahisar’a Trabzon Günlüğü

Şimdi bu dönüşümün ortasında, eski ve yeni Trabzon arasında bir köprü kurarak; anılarımı ve şehri,…

3 gün ago

İsmi Satır Aralarında Kalmış Bir Büyük Hattat Akşemseddinzâde Mehmed Zeynüddin

Bazı mürekkepler vardır ki çok iz bıraksalar da kendileri görünmezler. İsimleri satır aralarında gizli kalmış,…

3 gün ago

İlimle Yükselen Medeniyet Selçuklular

Tarih sahnesinde öyle devirler vardır ki yalnızca kılıçla değil, kalemle de hüküm sürülür. Selçuklu asrı,…

3 gün ago