Çanakkale’de bir yanda düşmanla göğüs göğüse çarpışılırken, diğer yanda yakıcı sıcak, toz bulutları, sinekler ve en zoru da susuzlukla mücadele ediliyordu. Mehmetçik, çatlayan dudaklarına değecek bir yudum su için bile canını hiçe sayıyordu…
Çanakkale Muharebelerinde savaş, tüm acımasızlığıyla sürüyordu. Geceler gündüz olmuş, gündüzler geceye karışmıştı. Cephelerdeki askerler sürekli harp ediyor, bir yandan düşmanla çarpışırken diğer yandan bitmeyen zorluklarla da mücadele ediyordu: Sinekler, yakıcı sıcaklar, uykusuzluk ve en önemlisi susuzluk…
Cephede her iki tarafın en büyük sıkıntılarından biriydi su. Müttefikler, su arıtma gemileri ve tesisler kurarak tuzlu deniz suyunu arıtıp askerlere ulaştırıyordu. Türk tarafında ise bu hayatî görev, “Saka Neferleri”ne düşüyordu. Nice yiğitler, saka neferinin gelmesini dört gözle bekliyordu. Sakalar, geride bulunan köylerdeki çeşmelerden, derelerden, kuyulardan su taşıyor; at ve merkep sırtında fıçı, kırba veya tenekelerle siperlere ulaştırıyordu. Yaz gelince dereler kuruyor, ilkbaharda yemyeşil olan alanlar çölleşiyor, toz ve kum bulutları havaya karışıyordu.
Toz bulutları, her iki tarafı da tedirgin ediyordu. Asker susuzluk çekiyor, var olan suyunu idareli kullanıyordu. Susuzluk, askerlerin sabrını en çok zorlayan imtihandı. 5. Tümen Kurmay Başkanı Arif Bey gibi kumandanların gayretiyle ve askerlerin emeğiyle cephede yeni çeşmeler yapılmıştı ama yeterli gelmiyordu.
Üstelik sinekler, yakıcı güneş ve kum bulutları bu çabaları gölgeliyordu. Ölülerden ve çöplüklerden beslenen sinekler hızla ürüyor; su içilecek kapların üzerine üşüşüyordu. Yakıcı güneş, pınarları kurutmuş, dereler susuz kalmıştı.
İşte böyle bir ortamda, özlemle beklenen saka neferi, cephelere uğrayan en kıymetli misafirdi. Gözler hep yoldaydı…
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 206. sayısından (Ekim 2025) okuyabilirsiniz.
Düzlüklerinde savrulan her bir toz zerreciği dahi buram buram tarih kokar Merv’in. Sanki akıp giden…
Timurlu mimarîsi, pek çok farklı coğrafyadan taşıdığı izlerle Orta Asya’daki İslâm sanatının zirvesidir. Sonraki devirler…
Osmanlı ilim ve irfan geleneğinin parlak simalarından Halîmî Çelebi, ilmiyle âmil, ahlâkıyla mümtaz bir âlimdir.
Selçuklu sultanları ve devlet adamları, kitaplara duydukları hürmeti, ülkenin dört bir yanında inşa ettikleri kütüphanelerle…
“Türk insanı şefkatlidir, ailesine düşkündür. Evlilik ve aile bağlarına genel olarak Avrupalılardan daha çok saygı…
Orta Çağ’dan kalma şatoları, dev araç fabrikası ve Bavyera Ordu Müzesi’nde sergilenen Osmanlı çadırıyla Ingolstadt,…