Bir Ni’me’l-Ceyş Hatırası Üç Mihraplı Cami

Bugün, tarihî İstanbul’un farklı köşelerinde pek çok ni’me’l-ceyş hatırası karşımıza çıkar. Fatih-Kazancılar mevkiinde yer alan Üç Mihraplı Cami de bu hatıralardan biridir. Fetih için İstanbul’a gelen ilim ordusunun bir neferi olan Hoca Hayreddin Efendi’den, günümüze miras kalmıştır. Ve o günden beridir, İstanbul’a hizmet etmeye devam eder…

Niçin Üç Mihraplı Denilmiş?

Fetih sonrası İstanbul’da İslâm’ı tebliğ için Suriçi’nin mahallelerine dağılan âlim ve fakihler, bulundukları mahallelerde önce küçük birer mescid yaptırarak, irşadî faaliyetlerine başlamışlardı. Fatih Sultan Mehmed’in hocası ve devrin ulemasından Hoca Hayreddin Efendi de fetihten sonra yerleştiği Kazancılar semtinde, önce küçük bir mescid, sonra da yanına medrese yaptırmış, böylece irşadî faaliyetlere başlamıştı.

İlk başlarda semtte fazla Müslüman olmaması sebebiyle ihtiyacı karşılayan mescid, bir müddet sonra yeterli gelmez oldu. Bunun üzerine mescide ek yapılması ihtiyacı doğmuş ve durum, zamanın padişahına aksetmişti. Hadîka’da bildirildiğine göre Fatih Sultan Mehmed Han, hocasının mescidine minber eklemek için yanlamasına genişleterek bir mihrap ile minber yaptırmıştı. Ayrıca mescidin biraz daha genişletilmesi için yandaki arsanın satın alınarak mescide ilavesini istemişti. Arsanın sahibi ise Hayreddin Efendi’nin oğlu, Ahmet Efendi idi. Arsa, Ahmet Efendi’nin vefatıyla mirasçısı olan zevcesi Şehdâne Hanım’dan istenilmiş, Şehdâne Hanım da kendisi adına bir mihrap eklenmesi şartıyla arsasını/ hanesini bağışlamıştı. Duruma vâkıf olan padişah, hanımefendinin isteğinin yerine getirilmesini emretmişti. Arsa, mescide eklenirken, Şehdâne Hanım için sağ tarafa bir mihrap yaptırılmış ve minber de bu mihrabın sağına alınmıştı. Böylece mescidin mihrap sayısı üç oldu. Mescid, sonraları mihrap sayısından dolayı Üç Mihraplı Cami olarak şöhret bulmuştu. Mescidin yapımına ebced hesabına göre “hayr-ı dîn” (874/1469/1470) ifadesi tarih düşülmüştür.

Vakfiyesi Günümüze Kadar Ulaşmış

Üç Mihraplı Cami’nin vakfiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunmakla beraber vakfiye tarihi yoktur. Ancak vakfiyeye ulaşma imkânımız olmadı. Kaynaklarda bildirildiğine göre mihraplar şu usule göre kullanılmaktadır: Ortadaki mihrap, Fatih Sultan Mehmed Han adına yapıldığından Cuma, Bayram ve Teravih namazlarında imam efendi bu mihrapta bulunacaktır. Diğer namazlar için de sırasıyla öteki mihraplar kullanılacaktır.

Osmanlı arşivinde vakfın gelir giderlerinin tutulduğu muhasebe defterleri mevcuttur. Burada, vakıf ve vakıf sahibi hakkında evkâf-ı câmi‘-i şerîf-i merhûm Hoca Hayreddîn Efendi, hoca-i merhûm ve mağfurun-leh Sultân Mehmed Hân-ı kadîm tâbe serâhû der mahmiyye-i İstanbul…” ifadeleri yer alır. Yine defterlerden, vakfın değişik yerlerden geliri olduğunu, harcama kalemlerinden de mescid, medrese ve imaret ile birlikte Fatih’te bulunan diğer bir mescidinin olduğunu anlamaktayız.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 182. sayısından (Ekim 2023) okuyabilirsiniz.

Salih Çavdır

Recent Posts

Ölüm Yürüyüşünden Zaferle Dönenler Kore’de Türk Esirleri

Kore Savaşı'ndaki Türk askerin disiplin ve dirayeti, Amerikan ordusunun oldukça dikkatini çekmiş ve araştırma konusu…

1 hafta ago

Bizans’ta Katalan Komutan Roger de Flor

Roger de Flor... Kimi zaman iyi bir kumandan, kimi zaman bir hain olarak anıldı. Bir…

1 hafta ago

Dağlardan Çöllere Uzanan Serinlik: Buz Ticareti ve Karcılar

Tarih kitapları, kar hakkında bilgi verirken daha çok onun olumsuz rolünden bahsederler ve bu konuya…

1 hafta ago

Ortamahalle’den Ortahisar’a Trabzon Günlüğü

Şimdi bu dönüşümün ortasında, eski ve yeni Trabzon arasında bir köprü kurarak; anılarımı ve şehri,…

1 hafta ago

İsmi Satır Aralarında Kalmış Bir Büyük Hattat Akşemseddinzâde Mehmed Zeynüddin

Bazı mürekkepler vardır ki çok iz bıraksalar da kendileri görünmezler. İsimleri satır aralarında gizli kalmış,…

1 hafta ago

İlimle Yükselen Medeniyet Selçuklular

Tarih sahnesinde öyle devirler vardır ki yalnızca kılıçla değil, kalemle de hüküm sürülür. Selçuklu asrı,…

1 hafta ago