Toprak, bir milletin hafızasıdır. O hafızanın en derin satırlarını ise mezar taşları yazar. Her biri birer sessiz şair gibi duran bu taşlar, bir medeniyetin dilini, yasını, inancını ve estetik anlayışını yansıtır. Lakin biz, ne yazık ki bu taşı da taşıdığı manayı da anlamaktan uzaklaştık. Üzerine “hüve’l-bâkî” yazılan mezar taşları artık “beton kalıpların” içine hapsediliyor. Çünkü artık sadece şehirlerimiz değil, kalpler de betonlaştı.
Oysa bir milletin ölülerine gösterdiği hürmet, onun geçmişe olan bağlılığını, geleceğe olan iddiasını gösterir. Mezar taşlarının dili sustukça, bizim dilimiz de anlamını yitiriyor. Hafızasını toprağa değil, betona gömen bir toplum ne kendini anlayabilir ne de geleceğe bir iz bırakabilir…
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır.”
Öyle diyor şair. Bu toprak, ölülerimizin emaneti.
Geçmişimizin, atalarımızın, ecdadımızın.. Ama biz, kabrine bile tahammül edemediğimiz ölülerimizi betona kurban ettik. “Ölülerinizi hayırla yâd edin!” hadîs-i şerîfini hepimiz işitmişizdir zannımca. “Asil bir ihtar. Ölülerinizi, yani sizden olanları…” diyor bir mütefekkir. “Aynı mukaddeslere inanan, aynı kavgaların içinde yoğrulmuş, aynı emel ve hınçları bölüşmüş insanları…”
“Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî -Nûr-ı dîdem Şevket İbrahim Bey’in?
Nahl-i gül-endâmı çiçekten görünce zahmeti
Gülnihâl-i cismi ol cevre tahammül etmeyip
Kıldı on bir günde doğru bâğ-ı hulde rıhleti…”
…
“Hüve’l-Bâkî-Nevcivânımız uçtu Cennet bağına,
Firâkı kaldı vâlideyni cânına…”
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 204. sayısından (Ağustos 2025) okuyabilirsiniz.
Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…
Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…
Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…
Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…
Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…
İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…