Basra Körfezi’nde İnci Avcılığı

Genellikle süs eşyası olarak kullanılan inci bir zamanlar çok daha kıymetliydi ve ciddî servet kaynağıydı. Günümüzde kültür yetiştiriciliği yapılan inci Orta Çağ’da, yüzlerine kaplumbağa kabuğundan yapılmış maskelerini takmış dalgıçlar tarafından çıkartılıyordu. En meşhur av sahası ise Basra Körfezi’ydi…

Orta Çağ’da inci avcılığının yapıldığı yerler arasında Çin ve Japonya, Hint Okyanusu’nda Seylan Adası, Basra Körfezi ve Kızıldeniz vardı. Ancak kültür incisinin üretildiği son yüzyıllara kadar inci dalgıçlığının yapıldığı en şöhretli alan Basra Körfezi idi. Burada, Bahreyn çevresi, Katîf (Kutayf) şehri açıkları, Umman, Tayf Adası, Siraf şehri ile Bahreyn arasındaki bölge, inci avlanılan başlıca bölgelerdi. İnci avlanma noktaları farklı dönemlerde farklı iktidarların kontrolünde olmuştu. Meselâ 1000’li yılların başında, çoğu dalış noktası Karmatîlerin elindeyken, 1330’larda bu noktaların kontrolü tümüyle Hürmüz hükümdarı Kutbeddîn Tehemten Turanşah’ın elindeydi.

İncinin Taksimatı

Genel olarak çıkarılan incilerin 1/5’i, daha en başta vergi olarak ödenirdi ve hükümet, inci avcılığı ile uğraşan tüccarın ve ekibinin başına özel kâtipler, memurlar ve incileri teslim alan maliyecileri dikerdi. Çıkarılan inciler teker teker sayılırdı. Dalgıçlar ve işçiler sıkı bir aramadan geçirilirler ve üzerlerinde inci bulunursa bunlar da derhal ellerinden alınırdı. Hükümdarlar, bulunan en büyük ve en güzel incileri kendileri için isterlerdi. Böyle bir satıştan yüksek kazançlar elde edeceklerini bildikleri için inci tüccarları, hükümdarların bu isteklerini seve seve yerine getirirlerdi. Geri kalan inciler, tüccarlar tarafından Çin’e ve Hindistan’a ihraç edilmek üzere dalgıçlardan satın alınıyordu. İncinin ancak az bir kısmı Anadolu, Suriye ve Mısır’a ihraç edilirdi. Asıl büyük alıcılar Çin, Hint ve Irak ülkeleriydi. Basra Körfezi’nde inci avcılığı sezonu, nisan ayı başı ile eylül ayı sonu idi. Ancak yerel hükümetler çoğunlukla sadece 2 aylık (60 gün) bir süre için (nisan-mayıs aylarında) dalış izni veriyorlardı.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 196. sayısı (Aralık 2024) okuyabilirsiniz.

Prof. Dr. Ahmet N. Özdal

Recent Posts

İzmir Fatihi Emîr Timur

Şehrin Üçüncü fatihi Emîr Timur, binlerce kilometre mesafe kat edip Anadolu’ya kadar gelmiş, Ege sahillerine…

3 gün ago

Tepside Sunulan İstanbul

Birisine ikramda bulunulacağı zaman, tepsiler yardıma yetişir. Bu sefer tepsideki ikramlık, bir kahve yahut tatlı…

3 gün ago

Lakabını Eserinden Alan Âlim Muhaşşî Sinan Efendi

Kadılık, kazaskerlik ve müderrislik gibi vazifelerde bulunan Muhaşşî Sinan Efendi, Osmanlı ilmiyesinin önemli simalarından biridir.…

3 gün ago

Galiçya Bizim Neyimiz Olur?

Harita olmadan yerini dahi bilemeyeceğimiz, ismini pek duymadığımız hatta bazılarımızın ilk defa duyduğu Galiçya, bizi…

3 gün ago

Sarayburnu Sırtlarının Âbidevî Eseriydi Artık Yerinde Yeller Esiyor Dârülfünûn

Bir zamanlar Sarayburnu’nda arz-ı endam eden Dârülfünûn binası, döneminin simge eserlerinden biriydi. Yapıldığı yıllarda büyük…

3 gün ago

Osmanlılar Ehl-i Bidate Geçit Vermedi

Ehl-i Sünnet itikadına muhalif görüş ve hareket içerisinde olanlar âlim veya şeyh de olsa, suçlarının…

3 gün ago