İçindekiler
Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarından çıkarılarak yurtsuz bırakılan Ahıska Türklerinin sürgünü, hepimizi derinden etkileyen bir dramdır. Coğrafî olarak yerini dahi bilmediğimiz Ahıska’da yaşanan sürgün, tarihe kara bir leke olarak geçmiş insanlık suçudur. Bu sebeple senelerdir sesini duyurmaya çalışan Ahıskalıların hikâyesini yazmayı kendimize borç bildik…
Bugün Ahıska denildiğinde neresi olduğunu maalesef pek çoğumuz bilmiyoruz. Anadolu birliğine bağlı kalarak 250 sene bu topraklarda “altın çağını” yaşayan Ahıska Türklerinden ne kadar haberdar olduğumuz da meçhul!
Dünyanın dört bir tarafına sürgün edilmiş, vatansızlaştırılarak öksüz bırakılan Ahıska Türklerinin anavatanı, bugün Gürcistan sınırları içerisinde kalıyor. 220 köyden oluşan bölgeye ilk olarak Kıpçak Türkleri hâkim oldular. Müslümanlar tarafından Hazreti Osman (r.a.) devrinde fethedilen Ahıska, Osmanlı Devleti’ne kadar birçok Türk devletinin idaresinde kaldı.
Yavuz Sultan Selim Han’ın Çaldıran Seferi sırasında Osmanlı ordusuna yardım eden Ahıska beyleri, 1578’de Osmanlı idaresine girdiler. Çıldır eyaletinin merkezi yapılan Ahıska; Poskov, Çıldır, Ardahan, Şavşat, İmirhav, Artvin, Ardanuç, Tavusker (Şenkaya), Oltu gibi Türkiye sınırları içerisindeki yerler ile Gürcistan’da kalan Aspinza, Ahilkelek, Bogdanovka, Adigün ve Acaristan Özerk Cumhuriyeti bölgelerinden oluşuyordu. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Ahıska’dan: “Taş kale, bin yüz ev, pek çok cami, hamam, medrese ve han bulunmaktadır.” diye bahseder.
İki buçuk asır Kafkas serhatlarının bekçiliğini yapan ve Rus taarruzlarına karşı müdafaada kilit rol oynayan Ahıska, 1828 Osmanlı-Rus Savaşı’nda felakete uğradı. Ahıska’yı işgal eden Rus ordusu, şehri yakıp yıkarak harabeye çevirdi. Bu tarihten sonra Ahıska’nın karanlık çağı başladı. Harbin ardından imzalanan Edirne Antlaşması’yla (1829) Ahıska, halkıyla birlikte tamamen kaybedildi. Osmanlı Devleti, doğuda Erzurum ve Trabzon’dan sonraki en büyük şehrini kaybetti. Bu elim hadise halk arasında üzüntüyle karşılanmış, bölge halkını derinden etkilemişti. Hatta, hem Ahıska’nın stratejik ehemmiyetini anlatan hem de halkın hislerine tercüman olan şu dörtlük, ta o tarihlerden beri söylenegelmiştir:
Ahıska bir gül idi gitti
Bir ehl-i dil idi gitti
Söyleyin Sultan Mahmud’a
İstanbul’un kilidi gitti…
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi (93 Harbi) sonunda imzalanan Yeşilköy Antlaşması’yla da Ahıska bizim için artık gidilmesi uzak bir diyar oldu. Kurtarılmayı bekleyen Ahıska’nın makûs tarihi, Çarlık işgali altında 1917 yılına kadar devam etti.
Bu tarihte Rusya’da vuku bulan Bolşevik İhtilali’nde yaşanan kargaşada Türk ordusu, Ahıska’ya girdi. Gürcistan’la yapılan 1918 Batum Muahedesi’yle Ahıska yıllar sonra tekrar anavatana bağlandı. Lâkin Türklerin gelişine umut bağlayan Ahıskalıların sevinci, uzun sürmedi. Burada fazla kalamayan ordumuz, Mondros Mütarekesi’yle geri çekildi. Ahıska topraklarını nihaî olarak kaybetmemiz ise imzalanan Moskova Antlaşması ile oldu (1921). Savaşarak aldığımız Türk yurdunun masa başında kaybedilmesine tepki gösterilince, antlaşmayı imzalayan Dr. Rıza Nur, tarihe kara leke olarak geçecek ibret dolu şu sözleri söyleyecekti: “Ahıska’da böyle yüzlerce Türk köyü olduğunu maalesef bilmiyorduk! Elimizde neşredilmiş bir vesika bile yoktu. Keşke daha önce bu hususta bilgi sahibi olsaydık!..”
Bu tarihten sonra Ahıska Türkleri için tarifi mümkün olmayan çileli bir hayat başladı. 90 yıllık Moskof işgali zulümlerle geçti. Halkın bir kısmı ilk işgalde (1828) anavatana göç etti. Bir kısmı da 93 Harbi’nden (1877-78) sonra Türkiye’ye geldi. Kendi topraklarında kalanlar ise türlü işkencelerle yaşamaya devam ettiler.
Sovyet Rusya’nın kurulmasıyla Gürcistan sınırları içerisinde kalan Ahıska, ölüm kalım mücadelesi vermeye başladı. Bu süreçte hem Rus hem de Gürcü mezalimine uğradılar. İnsanlık dışı uygulamaların ayyuka çıktığı Stalin devrinde, birçok devlet adamı tutuklanarak ya sürgüne gönderildi ya da idam edildi. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine silah altına alınan 40 bin civarında Ahıska Türkü, Almanlarla savaşmak üzere cepheye götürüldü. Geride kalanlar ise demiryolu inşaatında acımasızca çalıştırıldılar. Nereden bilebilirlerdi ki yaptıkları demiryolunun bir gün kendi sonları olacağını?..
Ahıskalıların karanlığa gömüldüğü bir andı. Bu aynı zamanda insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen utanç günüydü. Asırlardır bu topraklarda yaşayan, köklü bir tarih ve medeniyete sahip olan Ahıska Türkleri, Stalin’in emriyle vatanlarından topyekün sürgüne tabi tutuldular. Bir gece vakti, “Alman işgali başlayabilir, sizi daha güvenli yerlere götürüyoruz, yakında döneceksiniz!” denilerek zorla evlerinden çıkartıltılar. Ne olup bittiğini anlayamadan hayvan vagonlarına doldurulan 100 binin üzerindeki Ahıska Türkü, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve daha sonra Rusya’nın farklı bölgeleri olmak üzere Orta Asya’nın muhtelif yerlerine götürüldüler.
Günlerce süren ve gayrı insanî şartlarda yapılan yolculuklarda soğuktan, açlıktan ve hastalıktan binlerce kişi öldü. Vagonlarda hayatını kaybedenlerin defin işlemlerinin yapılmasına dahi müsaade edilmedi. Dağda, bayırda, bozkırda kurda kuşa yem olarak atıldılar.
Ahıska Türklerinin sürgünü yıllarca dünya kamuoyundan gizli tutuldu. Niçin böyle bir şeye maruz kaldıklarını dahi anlayamadılar. Sovyet Rusya, Ahıska halkını Almanlarla işbirliği yapmakla suçladı. Ancak hakikat elbette böyle değildi. En büyük suçları Müslüman ve Türk olmalarıydı. Ahıska’nın Türkiye sınırında olması felaketin asıl sebebiydi. Stalin, Kars, Ardahan ve Artvin’i alabilmek için yapacağı saldırıda, Ahıska gibi stratejik öneme haiz bölgeyi Türklerden temizlemek istemişti. Nitekim öyle de yaptı.
Stalin’in ölmesiyle biraz nefes alan Ahıskalılar, vatanlarına geri dönmek için senelerce mücadele verdiler. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra tamamen ortada kalan Ahıska Türkleri, dünyanın dört bir tarafına göç ettiler. Bugün Amerika, Ukrayna, Rusya, Azerbaycan, Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan yarım milyon Ahıska Türkü’nün anavatanlarına dönme mücadelesi hâlâ devam etmekte. Gürcistan, geri dönüş yasasını çıkarmış olsa da Ahıskalıların ülkeye gelişlerinde zorluklar çıkarmakta. Ayrıca Gürcistan hükümeti, geri dönen Ahıskalıların Türk olduklarını kabul etmiyor ve onları Gürcü Müslüman kimliği ile tanımak istiyor. Hükümetin bu talebi şimdiye kadar Ahıska Türkleri tarafından kabul edilmedi. Görünen o ki, bütün sıkıntılara ve zorluklara rağmen Ahıskalı Türklerin vatanlarına dönüş mücadelesi, yılmadan devam edecek…
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!
View Comments
Ahıska sürgünü unutulmamalı unutturulmamalı.. Ve tüm kuşaklara da aktarılmalı.