Zaman, su gibi akıp gitse de geçmişe şahitlik eden, tarihi hatırlatan, hatırasını yaşatan pek çok mekân ve eser var. Beyazıt Meydanı’ndaki geniş alana yapılan İstanbul’un ilk sarayı, Saray-ı Atîk bunlardan biridir. Osmanlı idaresi, Topkapı Sarayı’na taşınınca, zamanla önemini kaybeden yapı, askerî teşkilatın idare edildiği yer hâline getirildi. Tarihî sürecinde askerî yapı da Ankara’ya taşındı ve buradaki binalar, İstanbul Üniversitesi’ne tahsis edildi. Şimdilerde burada eğitim gören nesillerimiz, tarihini hatırlıyor ve hatırasını yaşıyor…
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra bugünkü Beyazıt Meydanı’nda yer alan geniş alana İstanbul’un ilk sarayını inşa ettirdi (1458). Bu saray; harem dairesi, birtakım köşk ve av sahalarından oluşuyordu. Ancak İstanbul Fatih’i daha sonra denize nazır konumda yer alan Sarayburnu diye tabir edilen yere, Saray-ı Cedidi yaptırdı ve Osmanlı’nın yeni idare merkezi, burası oldu. İlk yaptırdığı saraya da bundan sonra Saray-ı Atîk (Eski Saray) denildi.
Saray-ı Atîk, ehemmiyetini kaybetmekle birlikte farklı amaçlarla kullanılmaya devam edildi. Buradaki ahşap yapılar, 17. ve 18. asırlarda meydana gelen yangınlarda tahrip oldu. Sultan İkinci Mahmud Han, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’yi kurunca, Eski Saray’ın arazisi bu orduya tahsis edildi. Savaş ve barış zamanlarında bütün askerî işler, bu idare tarafından yürütülüyordu. Dolayısıyla burası, günümüzün tabiriyle Genel Kurmay Başkanlığı hâline geldi.
1826 yılında Eski Saray’ın yerine, Mimar Abdülhalim Efendi tarafından Seraskerlik makamı olarak ahşap bir bina yapılmıştı. Bâb-ı Seraskerî Meydanı’nın merkezinde bulunan bu yapı, yıkılıp yerine 1864-66 yılları arasında Sultan Abdülaziz Han döneminde kâgir bir Seraskerlik Dairesi yapıldı. Seraskerlik Teşkilatı, 1879 yılında Harbiye Nezareti’ne dönüştürülünce, bina da Harbiye Nezareti olarak hizmet vermeye başladı. Dikdörtgen planlı ve üç katlı olan yapının, dört yönden de birer girişi olup ana girişi güney cephededir. Bütün cephelerde eşit aralıklarla sıralanmış dikdörtgen pencereler vardır.
Âbidevî Taht Kapısı, iki yanındaki köşkler ve Seraskerlik binasının mimarı, Fransız asıllı Bourgeois’dir. Cumhuriyetle beraber Harbiye Nezareti, Ankara’ya taşınınca boş kalan yapı, 1924 yılında Dârülfünûn’a tahsis edildi. Dârülfünûn’un ilgasıyla burası, 1933’te İstanbul Üniversitesi adını aldı. Bu bina ile âbidevî kapı arasındaki alan, eski resim ve kartpostallarda görüldüğü üzere talim alanı olduğu için ağaçsızdı. İlk ağaçlandırmaya ise İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun Dârülfünûn Emini olduğu yıllarda başlanıldı. Bina, 1950’de Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından restore edildi. Günümüzde İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası olarak hizmet veriyor.
Derginin tamamını Yedikıta Dergisi 188. sayısı (Nisan 2024) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!