22 Eylül sabahı şafakla Edirne’den yola çıkan iki ulak, dördüncü günün akşamı Manisa’ya ulaşmıştı. Günlerce at üstünde durmadan yol alan haberciler, atlas torba içerisinde mühürlü bir mektup taşımaktaydılar. Gece yarısı genç şehzade Süleyman’ın huzuruna çıkarılan ulaklar, getirdikleri emaneti teslim ettiler. Mektubu, Yavuz Sultan Selim’in veziriazamı Pîrî Mehmed Paşa yazmıştı. Mektubu okuyan şehzade, “Şevketlü pederimizin ruhu şâd olsun.” dedi.
Hanedân-ı Âli Osman ve cümle Osmanlı mülkü, yeni sultanını bekliyordu. Payitahta ulaşmak için süratle at süren Şehzade Süleyman, bir pazar sabahı Üsküdar’a geldi. Aynı gün Osmanlı tahtına çıktı (30 Eylül 1520). Sultan Süleyman, artık “İslâm’ın yeni kılıcı”ydı. İslâm âleminin en büyük ve en kudretli devletine sahipti. Mukaddes davayı savunma, Ehl-i Sünnet’i müdafaa etme, düşmanlara karşı Müslümanları koruma mesuliyeti, onun omuzlarındaydı. O, artık Padişâh-ı ruy-ı zemin, zıllullah-i fi’l-arz (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi), padişahlar padişahıydı…
Sultan Süleyman, yuvarlak yüzlü, ela gözlü, kaşlarının arası açık, uzun boylu, söz ve hareketlerinde ölçülü ve nazik idi. Ne asabiydi ne de idareyi elinden bırakacak kadar yumuşak huyluydu. Ata iyi binen, silah kullanmada mahir, ordulara hükmetmede kabiliyetli bir kumandandı. Bilgili, sözü, sohbeti yerinde; âlimlerin, faziletli kişilerin ve şairlerin dostuydu. Müstesna bir adalet duygusuna sahipti.
Yavuz Sultan Selim Han’ın âniden vefat etmesinin akabinde, tahtın tek vârisi olarak şehzade Süleyman’ın tahta çıkışını, Batı dünyası dikkatle takip etmişti. Bununla beraber bazı Avrupalı krallar, isminden bile çekindikleri Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatına çok sevinmişti. Kendileri için daha “az tehlikeli” gördükleri Sultan Süleyman’ın tecrübesiz olmasına istinaden, korkulacak bir durumun olmadığını düşünüyorlardı. Ancak gerçeği görmeleri çok sürmeyecekti.
Kapak dosyasının tamamını Yedikıta Dergisi 159. sayısından (Kasım 2021) okuyabilirsiniz.
Düzlüklerinde savrulan her bir toz zerreciği dahi buram buram tarih kokar Merv’in. Sanki akıp giden…
Timurlu mimarîsi, pek çok farklı coğrafyadan taşıdığı izlerle Orta Asya’daki İslâm sanatının zirvesidir. Sonraki devirler…
Osmanlı ilim ve irfan geleneğinin parlak simalarından Halîmî Çelebi, ilmiyle âmil, ahlâkıyla mümtaz bir âlimdir.
Selçuklu sultanları ve devlet adamları, kitaplara duydukları hürmeti, ülkenin dört bir yanında inşa ettikleri kütüphanelerle…
“Türk insanı şefkatlidir, ailesine düşkündür. Evlilik ve aile bağlarına genel olarak Avrupalılardan daha çok saygı…
Orta Çağ’dan kalma şatoları, dev araç fabrikası ve Bavyera Ordu Müzesi’nde sergilenen Osmanlı çadırıyla Ingolstadt,…