Destanlar, menkıbeler ve kahramanlık hikâyeleri gibi metinler, bir zamanlar hayatın merkezinde kendine yer edinmişti. Çocuklar bu hikâyelerle büyür, orada anlatılan kahramanlar gibi olmak isterler, bu arada toplumun sahip olduğu değerler de kalplerine ve zihinlerine kodlanırdı. İşte Battalnâme de meşhur Battal Gazi’nin cengâverliklerinin anlatıldığı destanlardan biriydi…
Emevîlerin 8. yüzyılda Bizans’a karşı açtığı seferlere katılan ve gösterdiği üstün başarılar ile şöhret kazanan Battal Gazi’nin, Anadolu’da İslâmiyet’in yayılması uğruna gösterdiği kahramanlıklar, Türkler arasında sevilmesine yol açmıştı. Battal Gazi’nin ağızdan ağıza dolaşan kahramanlık menkıbeleri zamanla destanlaşarak, bir halk hikâyesi olan Battalnâme’nin yazılmasına imkân sağladı.
Müellifi bilinmeyen Battalnâme’nin, ilk defa ne zaman kaleme alındığı da belirsizdir. Ancak bütün araştırmacıların ortak görüşü, 11. yüzyılın sonlarından, 13. yüzyılın başlarına kadar olan yüz yıldan biraz fazla bir dönemde yazıldığı yönündedir. Yazma nüshaları Menâkıb-ı Gazavât-ı Seyyid Battal Gâzî, Hikâyet-i Seyyid Battal Gâzî gibi isimler taşır. Battalnâme, Anadolu’da teşekkül etmiş destanî edebiyatın 11. yüzyılda Hamzanâme ile başlayıp Danişmendnâme ile devam eden, 15. yüzyılda da Saltuknâme ile son bulan bir zincirin ikinci halkasını teşkil eder.
Battalnâme, Battal Gazi’nin menkıbevî hayatını, Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türklerin gözüyle aksettirir. Bu menkıbelere göre Battal Gazi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) nesl-i pâkinden Hüseyin Gazi’nin oğludur. Fevkalade güçlü ve zekidir. Daha çocukken dinî ilimleri ve cenk usullerini çok iyi öğrenmiştir. Dostu ve yoldaşı Abdülvehhab Gazi (r.a.) tarafından kendisine ulaştırılan Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek tükürüğü sayesinde bütün dilleri konuşur. Keşiş kılığında manastırlara girip İncil’den vaazlar verir. Rahiplerle tartışıp onları mağlup ederek ihtidaya mecbur eder. Hızır Aleyhisselam ile yoldaştır; sıkışık zamanlarda ondan yardım görür. Kullandığı silahlar; Dahhâk, Rüstem ve Hamza gibi eski meşhur cengâverlerin silahlarıdır. Bindiği atlar, onların atlarının soyundan gelir. Küffârı, İslâm’a davet eder, kabul etmeyenlerle harp eder.
Battal Gazi’nin menkıbeleri, sadece 8. yüzyıldaki Emevî-Bizans mücadelelerinden ibaret değildir. 11. yüzyılda Anadolu’daki Selçuklu fetihlerinin sürdüğü uzun bir zaman diliminin izlerini taşır. Bu savaşlarda merkez genellikle Malatya ve çevresidir. Gaza ve cihad ruhu, kendini kuvvetli bir şekilde hissettirir. Battalnâme, kendinden sonra yazılan Danişmednâme ve Saltuknâme’ye de ilham kaynağı olmuştur.
Battalnâme sadece halk arasında değil, 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlıların Rumeli’de başlattıkları fütuhat döneminde de gaziler arasında sevilerek okunmuştur. Hatta Anadolu dışındaki Türk toplulukları arasında da yazılıp okunur. Bilhassa 19. yüzyılda Rus işgali altında kalan Orta Asya Türkleri, Battalnâme menkıbeleriyle âdeta teselli bulmuşlardı.
Battal Gazi’nin Türkçe Battalnâme’den başka, bir de Arapça Zâtü’l-Himme yahut Zü’l-Himme adında destanı bulunmaktadır. Ancak Battalnâme ile bir ilgisi yoktur. Konu olarak Emevî-Bizans mücadelelerine ait menkıbeler, haçlı seferleri sırasında teşekkül edenlerle tamamlanır.
Battalnâme’nin bugün bilinen nüshaları arasında yazıldığı döneme ait olanı yoktur. Bilinen en eski nüshalar, H. 840 (1436-1437) ve H. 857 (1453) tarihli iki nüshadır. Manzum olarak bugüne kadar, Şair Bekâyî’nin H. 1183’te (1769-1770) kaleme aldığı Battalnâme’den başka nüsha tespit edilememiştir.
Kapak dosyasının tamamını Yedikıta Dergisi 194. sayısı (Ekim 2024) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!