744 Senelik Zarafet İnce Minareli Medrese

Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıldızının sönmeye yüz tuttuğu bir devirde inşa edilen ince minareli medrese, gerek mimarisi gerekse işçiliği ile şaheser niteliğindeydi. Selçukluların payitahtı Konya’da bulunan eser, bugün dahi görenleri kendisine hayran bırakıyor, ziyaretçilerini asırlar öncesine doğru bir yolculuğa çıkarıyor…

Anadolu Selçuklularının payitahtı Konya’da, Selçuklu sarayının da üzerinde bulunduğu Alâeddin Tepesi’nin hemen yanı başındadır İnce Minareli Medrese. Sultan II. İzzeddin Keykavus devrinde, Vezir Sahib Ata Fahreddin Ali tarafından 1258-1279 yılları arasında, 21 yılda yaptırılmıştır. Anadolu’da kardeş kavgasının yaşandığı sıralarda böyle bir şaheserin ortaya çıkması da takdir edilesi bir durumdur. Çünkü eserin yapıldığı yıllarda, Anadolu Selçuklu Devleti, en zor zamanlarını yaşamaktadır.

Günümüzden tam 744 sene önce inşa edilen İnce Minareli Medrese, Türk-İslâm sanatının en önemli eserleri arasında sayılır. Bu muhteşem Selçuklu eserinin mimarı ise devrin “en meşhur ve maharetli mimarı” sıfatını taşıyan, aynı zamanda Hıristiyan bir Türk iken sonradan Müslüman olan Kelük bin Abdullah’tır. Adı, taç kapıda üstteki iki madalyon içinde yazılıdır. Ne inceliktir ki aslen köle olan bu mimarın ismi, medresenin taç kapısında yazılırken, medreseyi yaptıran vezirin ve zamanın sultanının isimlerini sadece kaynaklarda görebiliriz.

Hadis İlminde İhtisas Yapmak İsteyenler İçin Kurulmuş

İnce Minareli Medrese, esasında tek eyvanlı bir Dârü’l-Hadis’tir ve Kapalı Avlulu Medrese grubundandır. Karatay Medresesi ile oldukça benzerlik gösteren İnce Minareli Medrese’ye, ihtişamlı bir taç kapıdan girilir. Giriş holündeki sivri kemerli kapıdan, kubbeli avluya geçilir ki âdeta zamanda yolculuk hissi uyanır ziyaretçide.

Medresenin 10.80 metre x 10.80 metre ebadındaki avlusunun ortasında bir havuz yer alır. Havuzun tam üzerindeki kubbede bulunan tepe pencereleri, camekânla kaplı. Kubbenin iç yüzeyi ise çinilerle süslü. Kubbe kasnağına kûfi yazı ile “el-Mülkü Lillah” (Mülk Allah’ındır.) ve “Âyetü’l-Kürsî” hatları nakşedilmiş. Medresenin iç süslemelerindeki hâkim renk, Karatay Medresesi’nde olduğu gibi mavi. İnsana huzur veren mavi, ötelerden beri Türk-İslâm mimarîsinin ana renklerinden olagelmiştir.

Holün sağ tarafında dikdörtgen planlı, iki adet talebe odası, sol tarafında sergi salonu, girişin tam karşısında üç basamakla çıkılan eyvan karşılıyor sizi. Vaktiyle eyvanın sağ ve sol yanında avluya açılan kubbeli derslikler bulunmaktaymış.

Medresenin halka açık bir mescidi de mevcut. İsteyen namazlarını, yaşayan tarihî yapıda eda edebiliyor. Taş kaide üzerine sırlı ve sırsız tuğladan dilimli ve çini süslemeli olarak inşa edilmiş sanat şaheseri minare, medreseye de adını vermiş. Orijinal hâlinin 55 metre civarında olduğu tahmin edilen minare, aslında mescid için yapılmış. 1901 yılında yıldırım düşmesiyle önce birinci şerefeden yukarısı, daha sonra da şerefesi yıkılmış. Minare yıkılırken yanındaki mescidin kubbesine de zarar vermiş. İleride bahsedeceğimiz üzere bu mescid 1929’da tamamen yıkılacaktır; fakat bu sefer insan eliyle… Mescidden günümüze kalan tek hatıra ise yıkık mihrap…

Anlaşıldığına göre mescid, çinilerle süslü imiş. Yapılma sebebi ise hadis ilmini öğrenen talebelerden halkın da istifadesini sağlamak olsa gerek. Mescidin hemen yanında medresenin taç kapısıyla minare arasında bir sıbyan mektebi bulunmaktayken, burası da kör kazmadan nasibini almış.

İnce Minareli Medresesi’nin Vakıflar Umum Müdürlüğü Arşivi’nde kayıtlı 592 numaralı defterin 101. sahifesinde Arapça vakfiyesi yer almaktadır. Vakfiye, 679 yılı Ramazân-ı Şerîfi’nin son on gününde (13-23 Ocak 1281) Konya Kadılkudatı Ebu’s-Sena Siracüddin Mahmud Urmevî tarafından tanzim edilmiştir. Medresenin vâkıfı Sahib Ata’dır.

Vakfiyeye göre medresenin, Konya ve civarında pek çok mülk vakıfları bulunmaktadır. Vakfiyede minare özellikle belirtilmiştir. Esasında burası; medrese, mektep, mescid ve talebe odaları ile büyük bir külliye hâlindedir. Medrese, Osmanlı padişahlarından Sultan İkinci Bayezid ve Sultan Üçüncü Murad devrine ait evkaf defterlerinde de kayıtlıdır.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 183. sayısından (Kasım 2023) okuyabilirsiniz.

Arif Hattatoğlu

Recent Posts

İzmir Fatihi Emîr Timur

Şehrin Üçüncü fatihi Emîr Timur, binlerce kilometre mesafe kat edip Anadolu’ya kadar gelmiş, Ege sahillerine…

2 gün ago

Tepside Sunulan İstanbul

Birisine ikramda bulunulacağı zaman, tepsiler yardıma yetişir. Bu sefer tepsideki ikramlık, bir kahve yahut tatlı…

2 gün ago

Lakabını Eserinden Alan Âlim Muhaşşî Sinan Efendi

Kadılık, kazaskerlik ve müderrislik gibi vazifelerde bulunan Muhaşşî Sinan Efendi, Osmanlı ilmiyesinin önemli simalarından biridir.…

2 gün ago

Galiçya Bizim Neyimiz Olur?

Harita olmadan yerini dahi bilemeyeceğimiz, ismini pek duymadığımız hatta bazılarımızın ilk defa duyduğu Galiçya, bizi…

2 gün ago

Basra Körfezi’nde İnci Avcılığı

Genellikle süs eşyası olarak kullanılan inci bir zamanlar çok daha kıymetliydi ve ciddî servet kaynağıydı.…

2 gün ago

Sarayburnu Sırtlarının Âbidevî Eseriydi Artık Yerinde Yeller Esiyor Dârülfünûn

Bir zamanlar Sarayburnu’nda arz-ı endam eden Dârülfünûn binası, döneminin simge eserlerinden biriydi. Yapıldığı yıllarda büyük…

2 gün ago