Üzeri tozlu, küf kokan bir yazma eser getiriyorlar size. Eseri elinize alıp künyesine baktığınızda, en az yüz yıllık ve Anadolu’nun en ücra köşesindeki bir cami için vakfedilmiş olduğunu anlıyorsunuz. Sonra yazmanın hikâyesini merak edip, detaylıca okumaya başlıyorsunuz…
Tabiatta her şeyin bir hikâyesi, bir hatırası var. Bu hikâyenin öznesi, bazen cansız bir mahlûk olsa da ona asıl değer katan, onun hikâyesini yazanın da yaşatanın da insan olmasıdır. Maksadı, gayesi neyse o kadar kıymetli, o kadar değerlidir. Bahsedeceğimiz eser, bir vakıf eseri ve kıymeti ondan menkul.
Maalesef vakıf eserleri, zaman içerisinde birtakım tahribatlara maruz kalmaktadırlar. Kimisinin vakfı dağılır, nâ-ehil ellere geçer. Kimisi yanar, yok olur. Kimisi de eskiye duyulan düşmanlıktan nasibini alır, yok edilir, bazıları da çalınır; alınıp satılan bir metaya dönüşür.
57. Alay’ın başında, elinde kılıcıyla süngü hücumuna kalkan bir komutan olarak görev yapan Hüseyin Avni…
Yarbay Hüseyin Avni Bey’in cephedeki en büyük tesellisi, ailesiyle kurduğu mektuplaşma bağıydı.
Çanakkale Arıburnu’nda şehit düşen 57. Alay Komutanı Piyade Yarbay Hüseyin Avni Bey’e ait kanlı üniforma…
Annemin kardeşlerime söylediği ninnide geçen “Konya dağlarında Emir Sultan” ifadesinin izini sürdüğümde rastladım…
Güzelce Kasım Paşa’nın inşa ettirdiği Cami-i Kebir, Sultan Abdülaziz ve Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın şefkatli…
Selçukluların Anadolu’ya gelişi, tarihin seyrini değiştiren bir dönüm noktasıdır. Bu, yalnızca bir fetih ya da…