Ta‘lik Hattının Zirvesi Hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi

Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi, Osmanlı hat sanatı tarihinin meşhur ve maruf simalarındandır. Daha ziyade “Yesârîzâde” olarak kendisinden söz edilen Mustafa İzzet Efendi, babası Yesârî Mehmed Es’ad Efendi’den icazet almıştır. Sol eliyle yazdığı için kendisine Yesârî denilen Mehmed Es’ad Efendi, oğluna yalnızca mahlasını değil, dehasını da miras bırakmıştır desek sezadır.

Yesârî Mehmed Es’ad’ın, sağ tarafı mefluç (felçli), sol tarafı ise titrektir. Buna rağmen hüsn-i hat sanatına heves eder ve devrin büyük ta‘lik-nüvislerinden aynı zamanda daha sonra şeyhülislamlık da yapacak olan Veliyyüddin Efendi’ye (v. 1768) gider. Veliyyüddin Efendi, onun bu hâlini görünce “sağlamlar bitti de sakatlara mı geçtik…” minvalinden bir söz söyler ki bu söz, küçük hattat adayını müteessir etmek bir tarafa, daha da hırslandırır. Yine devrin mühim ta‘lik hattatlarından Dedezâde Mehmed Said’e (v. 1759) giden Mehmed Es’ad, bu kapıdan geri çevrilmez ve ondan meşk etmeye başlar. Bir süre sonra mezun olan Mehmed Es’ad için gelenek olduğu üzere icazet merasimi tertip edilir. Törende Veliyyüddin Efendi de bulunmaktadır ve onun yazısını görünce şaşkınlık içinde kalarak “Cenab-ı Hak, bu zatı bizim enf-i istikbarımızı (kibrimizi) kırmak için yollamıştır” şeklinde hayretini ifade eder. Yesârî Efendi, bundan sonra sanatında gittikçe ilerleme kaydedecek ve devrin sultanlarının yaptığı birçok yapının dahi, inşa ve ihya kitabelerini yazacaktır.

Yesârîzâde’nin sanatında gelişiminde babasının payı hiç şüphesiz fazladır. Böyle birinin oğlu olması kadar onun saray tarafından tanınıyor olması da beraberinde maddî bir refahı getirerek yalnızca sanatına odaklanmasını sağlamıştır denebilir. Yesârîzâde, Mekke-i Mükerreme ve İstanbul kadılığı, Anadolu ve Rumeli Kazaskerliği, Takvimhane Nazırlığı gibi vazifeler üstlenmiştir. Kitabeleri tetkik edildiğinde, bu görevleri icra ederken de çok sayıda kitabeye imza attığı görülüyor. Yesârîzâde’nin vefatının ardından, terekesinden 65 bin yazı çıktığı ifade edilmektedir ki bu da onun ne denli velud bir hattat olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Gerçekten Yesârîzâde’nin, babasının vefat ettiği 1213 (1798) tarihinden itibaren bilhassa sultanların ve onların içlerinde de Sultan İkinci Mahmud Han’ın, inşa/ihya ettirdiği yapılarda akla ilk gelen hattat olduğunu görüyoruz. İkinci Mahmud Han devrini özellikle işaret etmemizin sebebi, zamanının müceddid padişahı olarak bilinen mezkûr sultanın zamanında, inşa ve ihya edilen yapılarda inanılmaz bir artışa şahit olmamızdır. Yesârîzâde’nin, velud bir hattat olarak ön plana çıkmasının sebeplerinden biri de bu olsa gerektir.

Yesârîzâde’nin Osmanlı Hat Sanatı Tarihi İçin Önemi

Yesârî Mehmed Es’ad Efendi’den önce Osmanlı ta‘lik hattatları, İran ta‘lik hattının tesiri altındaydı. Osmanlı hattatlarının çok sevdiği İmad-ı Hasenî’nin (v. 1615) yazıları, ta‘lik hat nev’inde mehaz kabul ediliyor ve başarının sırrının, onun yolunu takip etmekte olduğu düşünülüyordu. Ta‘lik hattının, Osmanlı’ya intikalinde köprü isim Derviş Abdi-i Mevlevî (v. 1647) idi. Buharalı olan bu zat bizzat İmad’dan yazı meşk etmiş, sonra İstanbul’a gelmiştir. Onun tilmizlerinden Tophaneli Mahmud Nuri Efendi (v. 1669) ve Siyâhî Mehmed Efendi (v. 1687-88), 17. yüzyılda Osmanlı ta‘lik hattının iki önemli ismidir. Siyâhî’den icazetli Durmuşzâde Ahmed’le (v. 1717) birlikte bu yazı nev’inin daha olgun örnekleri görülmeye başlar. Durmuşzâde’den mezun iki önemli ta‘lik-nüvis, Katipzâde Mehmed Ref’i (v. 1769) ve Şeyhülislam Veliyyüddin (v. 1768) efendilerin “İmâd-ı Rum” yani Anadolu’nun İmâd’ı olarak anılmaları, onların Mir İmâd ayarında yazabildikleri anlamını taşımaktadır.

Osmanlı’nın İran ta‘likiyle boy ölçüşebilecek seviyeye geldiğinin düşünülmesi demek olan bu noktadan sonra, bahsini ettiğimiz Yesârî Efendi ile birlikte Osmanlı ta‘lik hattının, İran ta‘lik hattı ile kimi teknik özellikler bakımından ayrışmaya başladığına şahit oluyoruz.

Ali Alparslan, Yesârî hakkında Topkapı Sarayı Haremi’ndeki Mihrişah Sultan Dairesi’nden bahisle “Gâh harfleri küçültmek gâh büyültmek sûretiyle âdetâ yeni bir üslûp arıyor gibidir.” der ve sonrasında bu arayışın kemâle ermeye doğru gittiğini kasteder ve “Hayatının son devresindeki yazılarında insicâm vardır.” diyerek Üsküdar’daki Selim Ağa Kütüphanesi’ndeki kitabeyi misal gösterir. Bu kitabe hakkında da “Sonradan, oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet tarafından geliştirilecek olan Türk nesta‘likini müjdelemektedir.” diye ekler.

Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 181. sayısından (Eylül 2023) okuyabilirsiniz.

Oktay Türkoğlu

View Comments

Recent Posts

Karadeniz’in Çanakkalesi HARŞİT

Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…

3 hafta ago

İngiltere’den İstanbul Manzarası Mesut İnsanlar Panoraması

Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…

3 hafta ago

Gerze’nin Sevimli Misafiri Balina Aydın’ın İlginç Hikâyesi

Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…

3 hafta ago

Sarayda Kahve Nasıl İkram Edilirdi?

Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…

3 hafta ago

Büyük Selçuklu Sultanlarının Âlimlerle Münasebetleri

Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…

3 hafta ago

Liyakât ve Ehliyet Okulu Enderun İnfografiği

Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!

3 hafta ago