Sultanın Sadık Muhafızları Ertuğrul Süvari Alayı

Dünya tarihinde her devletin sarayını koruyan hassa birlikleri var olmuştur. Osmanlı’da da durum böyledir. Lakin Yıldız Sarayı’nda vazifeli bir birlik vardı ki kökeni, asaleti ve dirayetiyle hususî önem arz etmekteydi. Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın “öz hemşerilerim” diye hitap ettiği bu bölük; Ertuğrul ocağından özenle seçilen, binicilikte mahir, yüksek seciyeli, mert ve cesur Türkmen gençlerinden meydana geliyordu. Gelin, canı pahasına sultanı koruyan Ertuğrul Süvari Alayı’nı yakından tanıyalım…

Zor zamanlarda Osmanlı tahtına çıkan Sultan İkinci Abdülhamid Han, hem içte hem dışta meydana gelen siyasî, askerî, iktisadî ve ictimaî hadiseleri yakinen takip ediyordu. O, otuz üç yıllık saltanatı müddetince sadece Osmanlı’yı idare etmemiş; dünya siyasetine, ekonomisine, askeriyesine de yön vermişti. Bütün bu icraatlarını âdeta küçük bir laboratuvara çevirdiği Yıldız Sarayı’nda hayata geçirdi.

Dünya ufkunun her gün daha da kararmaya başladığı, savaş söylentilerinin kulaktan kulağa yayıldığı o sancılı yıllarda; evvela Yıldız Sarayı’nın, ardından payitaht İstanbul’un, devamında Memalik-i Mahruse-i Şahane’nin güvenliği ve selameti onun önceliği idi. Bunun için devleti savaştan uzak tutmanın bütün siyasî ve askerî çarelerini değerlendirirken; İslâm dünyasının siyasî merkezi mevkiinde olan İstanbul’un ve Yıldız Sarayı’nın da her türlü tehlikelerden emin olması için farklı alternatifler üzerinde çalışıyordu. Zira saray ve sultan zevale uğrarsa, evvela Osmanlı Devleti, ardından bütün dünya büyük bir keşmekeşin içerisine sürüklenebilirdi.

Bu yüzden İkinci Abdülhamid Han, Yıldız Sarayı’nın güvenliğini sağlayacak maddî ve manevî her veçhesiyle mükemmel yeni bir birlik kurmaya karar verdi. Yapılan araştırmalar, incelenen raporlar ve gerçekleştirilen müzakereler neticesinde, 1886’da sultanın iradesiyle isminin “Ertuğrul Süvari Alayı” olması kararlaştırılan atlı bir askerî sınıf teşekkül ettirildi. Ancak, bu birliğe isim olarak “Ertuğrul” kelimesinin tercih edilmesinin arka planında altı asırlık bir ahde vefanın tezahürü bulunuyordu.

Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 198. sayısından (Şubat 2025) okuyabilirsiniz.

Osman Doğan

Recent Posts

Horasan’ın İncisi Merv

Düzlüklerinde savrulan her bir toz zerreciği dahi buram buram tarih kokar Merv’in. Sanki akıp giden…

3 gün ago

Timur Beg’in Mimarî Mirası

Timurlu mimarîsi, pek çok farklı coğrafyadan taşıdığı izlerle Orta Asya’daki İslâm sanatının zirvesidir. Sonraki devirler…

3 gün ago

Yavuz Sultan Selim Han’ın Âlim Dostu Molla Halîmî Çelebi

Osmanlı ilim ve irfan geleneğinin parlak simalarından Halîmî Çelebi, ilmiyle âmil, ahlâkıyla mümtaz bir âlimdir.

3 gün ago

Selçuklu Medeniyetinin Bilgi Hazineleri Kütüphaneler

Selçuklu sultanları ve devlet adamları, kitaplara duydukları hürmeti, ülkenin dört bir yanında inşa ettikleri kütüphanelerle…

3 gün ago

Batılı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Kadını

“Türk insanı şefkatlidir, ailesine düşkündür. Evlilik ve aile bağlarına genel olarak Avrupalılardan daha çok saygı…

3 gün ago

Tuna Kıyısında Bir Tarih Ingolstadt

Orta Çağ’dan kalma şatoları, dev araç fabrikası ve Bavyera Ordu Müzesi’nde sergilenen Osmanlı çadırıyla Ingolstadt,…

3 gün ago