İnsanoğlu, ardında gelecek nesillere kalıcı bir iz bırakma çabası taşımıştır hep. Bu isteğini bazen bir taşın üzerine kazınan kelimelerle, bazen bir eserin satır aralarına yazılmış dualarla dile getirmiştir…
Bu fani âlemde insanoğlu, faniliğini bile bile baki olmanın yollarını aramıştır. Belki de bu arayışlar, babamız Âdem Aleyhisselam’ın ilk yurdu olan Cennet’in ebedîliğine karşı bir hasretin tezahürüdür. Bir diğer sebep ise amel defterini açık bırakmak için sadaka-i cariye bırakma gayretidir. Kimisi de yalnızca ileride hatırlanmak için bunu yapmış olabilir.
Sebep her ne olursa olsun insanoğlu, kendi meşrebince bir iz bırakmanın peşinde olmuştur. Kimisi kayalara, taşlara yazılar kazımış, kimisi bir caminin sütun bileziklerine ince ince işlemiş, kimisi hayır yolunda bir bina inşa etmiş, kimisi de bir eser kaleme almıştır. Kimisi taşlardan medeniyetler inşa etmiş, kimisi kalemiyle gönülleri fethetmiş, bir başkası ilim ve irfanla nesillerin yolunu aydınlatmıştır. Meşhur seyyahımız Evliya Çelebi seyahat ettiği şehirlerdeki bazı mekânlara, “seyyah-ı fakir Evliya, ruhuna Fâtiha” yazarak kendisinin buralardan geçtiğine işaret etmiş, yüzyıllar sonra bile hayırla anılmak istemiştir.
Medeniyetimiz, bu tür misallerle doludur ki tek bir yazıya sığdırmak mümkün değildir. Ancak hepsindeki müşterek gaye; hayırla anılmak, bu işaretlerini, eserlerini görenlerden dua ve niyazda bulunmaktır. Bilhassa eser yazanlar yahut istinsah edenler, yazma gerekçelerini sebeb-i telif denilen kısımda ifade ederken, eserin sonunda da bir şiirle asıl isteklerini ortaya koymuşlardır. Kimisi kendisine dua istediği gibi okuyana, istifade edene de dua etmiştir.
Meselâ Tercüme-i Nüsha-i Manzûme-i Kitâb-ı Pend-i Attâr isimli eserin sahibi, meramını şu beyitle ifade etmiştir:
Bunu yazdım ta ki kala yadigâr
Kalmazam ben kala hattım pâyidâr
Hâşiyetü Dibâceti’d-Dürri’n-Nâcî isimli eseri istinsah eden zât da aslında hem kendine hem de belki ileride kitaba sahip olacak kişiye dua etmiş. Şöyle ki:
Bu kitabın sahibi daim olsun
Girip Cennet sarayına Cehennem’den baîd olsun
El-Fevâidü’z-Ziyâiyye (Molla Cami) isimli eseri istinsah eden zât da meramını Farsça anlatmıştır:
Yâ Rab! Nigâhdâr to îmân-ı an-kesî
K’în hatt-ı men be-bîned ü ber-men duâ kûned
Yani; Ey Rabbim! Benim bu yazımı görüp de bana dua edenin imanını muhafaza eyle diyerek hem kendine dua istemiş hem de dua etmiştir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 198. sayısından (Şubat 2025) okuyabilirsiniz.
Gelin, canı pahasına sultanı koruyan Ertuğrul Süvari Alayı’nı yakından tanıyalım…
Japon teknolojisi herkesçe malum. Bu teknolojik gelişmenin en büyük neticelerinden biri ulaşım alanında yaşandı. Ülkedeki…
Söğüt efrâd-ı cedîdesinden Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Hassa Taburu’nda askerlik yapmak üzere seçilenler, Eskişehir tren…
Zonarolar, Osmanlı’nın görsel dünyasına önemli katkılar sunan bir ailedir. İtalyan ressam Fausto Zonaro 20 yıllık…
Eskişehir’in Kuyucak köyüne yaptığımız ziyaret, bizlere hem gurur hem de derin bir hüzün yaşattı. Bu…
Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey, yalnızca askerî zaferleriyle değil, dönemin giyim kuşamına yön veren…