Söğüt efrâd-ı cedîdesinden Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Hassa Taburu’nda askerlik yapmak üzere seçilenler, Eskişehir tren garından 1903’te Dersaadet’e doğru sevk edildiler. Seçilen fertler arasında dedem Sarıhocazade Ahmet (Güzel) de vardı. Bilvesile halamdan dinlediğim dedemin hatıralarını ve bendeki tezahürlerini sizlerle paylaşmak istedim…
Eskiden, 7-24 yayın yapan tv ve radyolar olmadığından, uzun kış geceleri sohbet ve muhabbetle geçerdi. Bazen aile çevresi, bazen hısım akraba bir araya gelir, hatıralar dile getirilirdi. Anlatılanların çoğu, tarih kitaplarında hiç bahsedilmeyen hadiselerdi. Zaman içerisinde, bunların masal değil, gerçekten yaşandığını biraz tesadüf, biraz da el yordamıyla öğrendim.
Dedem Ahmet, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Hassa Taburu’nda askerlik yapmış. Sarayda nöbet tutmuş. Padişahın tahttan indirildiğine şahit olmuş.
Bunları ilk olarak babamdan işitmiştim ama padişahın kim olduğunu söylememişti. Çok fazla soru sorduğumdan, beni halasına yönlendirdi. Teamül gereği ona biz de hala derdik. 1896 doğumlu olan Emine halamız o günlerde 70’li yaşlarında idi. Son derece dinç hafızasıyla babamın anlattıklarını doğrulardı.
Kalın gözlüklerini taktı mı, eskiden kalmış Osmanlıca kitapları tıkır tıkır okur, benim gönlümü hoş etmek için de ilerlemiş yaşına rağmen asla titremeyen elleri ile hızlı bir şekilde Osmanlı harfleriyle bir şeyler yazardı. Sadece o mu?.. Akranı olan istisnasız bütün kadınlar okuryazardı.
Osmanlı döneminde kadınların okutulmadığı, cahil bırakıldığı anlatıldığında şaşırırdım. Hala hanım nereden öğrenmişti?..
Emine halamız; abisi Ahmet Efendi hakkında benzer şeyler anlattı ve padişahın ismini anmadı. Kaç defa sordum, her seferinde bilmiyorum diyordu.
Tahttan indirilen padişahın ismi konusunda babamı zorladığım bir günde, “Vahdeddin” diye kestirip attı. Meğerse babam ve halası, büyüklerinden aldığı terbiye gereği, padişahı ismiyle anmayı edepsizlik olarak görürlermiş.
Tarih okudukça, anlatılanların hiçbirinin Vahdeddin Han döneminde yaşanmadığını fark ettim. Bir önceki padişah Mehmed Reşad da olamazdı. Zira tahttan indirilmemişti. Aradığım isim, bir önceki padişah olan Sultan Abdülhamid Han idi. Anlatılanlar, onun hayatıyla örtüşüyordu.
Onlardan dinlediklerimi kronolojik sırayla anlatmaya çalışacağım. Yeri geldikçe, anlatılanları doğrulayan kaynaklardan da bahsedeceğim.
Dedem, 16 yaşında iken Hassa Taburu’na gönderilmek üzere askere alınmış. 1888 doğumlu olduğuna göre, 1903 yılında (Hicrî 1321/Rûmî 1319) İstanbul’a gönderilmiş. Uzun boylu, hareketli, iyi ata binen bir delikanlı imiş.
Hassa Taburu; adı üstünde, doğrudan padişaha bağlı bir askerî birliktir. Mensupları, sultan ile aynı boydan (Kayı) seçilirmiş. Çok iyi ata binen, temiz yaşayışlarıyla öne çıkanlar tercih edilirmiş.
O yıllara ait, Eskişehir ve Söğüt civarından hususî olarak toplanan asker adayları ile ilgili bir kayda ulaşmıştım. Osmanlı Arşivi’nde yer alan Hicrî 1321 tarihli bir belgede; “Söğüt ve Eskişehir’deki efrâd-ı cedîdenin (yeni erlerin) İstanbul’a sevki” isteniyor. Çağrılma nedenleri şöyle izah edilmiş:
“İzmit Kumandanlığı’ndan, Şifre…
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 198. sayısından (Şubat 2025) okuyabilirsiniz.
Gelin, canı pahasına sultanı koruyan Ertuğrul Süvari Alayı’nı yakından tanıyalım…
Japon teknolojisi herkesçe malum. Bu teknolojik gelişmenin en büyük neticelerinden biri ulaşım alanında yaşandı. Ülkedeki…
İnsanoğlu, ardında gelecek nesillere kalıcı bir iz bırakma çabası taşımıştır hep. Bu isteğini bazen bir…
Zonarolar, Osmanlı’nın görsel dünyasına önemli katkılar sunan bir ailedir. İtalyan ressam Fausto Zonaro 20 yıllık…
Eskişehir’in Kuyucak köyüne yaptığımız ziyaret, bizlere hem gurur hem de derin bir hüzün yaşattı. Bu…
Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey, yalnızca askerî zaferleriyle değil, dönemin giyim kuşamına yön veren…