Categories: Dünya TarihiManşet

Sahipsiz Kıta Antarktika

Yedi kıtalı dünyanın en sahipsizi o. Daha doğrusu üzerindeki hak iddialarının gölgesinde, herkesin kıtası ama hiç kimsenin sahip olamadığı kara parçası. İçindeki birçok bilinmezle keşfedilmeyi bekleyen garip bir kıta Antarktika…

Antarktika için meçhul bir kara kutu yahut uçsuz bucaksız buzullarla kaplı beyaz kıta desek yeridir. Çoğumuz için bilinmezliği ve ulaşılmazlığı, daha dünya üzerindeki yerinde başlıyor. Bazı dünya haritalarında kendine yer bile bulamayan kıtamız; ekseri tahminlerin aksine Kuzey Kutbu’nda değil, Güney Kutbu’nu kaplayan alanda yer alıyor. Devasa buzulların arasında seyreyleyerek bilinmezlikleri çokça barındıran kıtanın bilinen taraflarına yolculuk yapalım…

En’lerin Kıtası

Burası en soğuk, en buzlu ama aynı zamanda en kurak (o kadar kurak ki Kutup Çölü olarak isimlendirilir), en rüzgârlı, en verimsiz, en yüksek, en uç, en bakir kıtası dünyanın… Ve en son keşfedileni aynı zamanda. Kıtanın gerçek manada keşfinin henüz 200 yıllık bir geçmişi var.

Meşhur İngiliz denizci James Cook, daha önce hiçbir Avrupalının ilerlemediği kadar güneye ilerledi. Ocak 1773’te Antarktika dairesini geçerek kıtanın çevresini dolaşmış, ancak buzdağlarının çevrelediği anakarayı görememişti. Kıta çevresindeki buzla kaplı ve fırtınalı denizler, ahşap gövdeli gemilerle keşif yapılmasını uzun süre engellemişti. Antarktika’nın varlığı, 1820’ye kadar kanıtlanamadı.

Ocak 1820’de Antarktika, kâşifler tarafından ilk kez görüldü. Ocak ayının son günlerinde Thaddeus von Bellingshausen, Antarktika’ya yapılan bir Rus keşif gezisi sırasında “aşırı yükseklikte bir buz kıyısı” gördüğünü bildirdi. Yine aynı tarihlerde Kraliyet Donanması subayı Edward Bransfield, bir İngiliz harita keşif gezisi sırasında “karla kaplı yüksek dağlar” gördüğünü bildirmiştir. Amerikalı bir fok kaptanı olan Nathaniel Palmer de aynı tarihlerde kıtayı gördüğünü iddia etmiştir. Kimin ilk gördüğü ve kıtaya ayak bastığı konusu tartışmalı olsa da kıtanın varlığı bilinmişti artık. Böylelikle bu yeni kıtaya ilgi ve seferler giderek arttı.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 187. sayısından (Mart 2024) okuyabilirsiniz.

Tuna Ser

Recent Posts

Horasan’ın İncisi Merv

Düzlüklerinde savrulan her bir toz zerreciği dahi buram buram tarih kokar Merv’in. Sanki akıp giden…

4 gün ago

Timur Beg’in Mimarî Mirası

Timurlu mimarîsi, pek çok farklı coğrafyadan taşıdığı izlerle Orta Asya’daki İslâm sanatının zirvesidir. Sonraki devirler…

4 gün ago

Yavuz Sultan Selim Han’ın Âlim Dostu Molla Halîmî Çelebi

Osmanlı ilim ve irfan geleneğinin parlak simalarından Halîmî Çelebi, ilmiyle âmil, ahlâkıyla mümtaz bir âlimdir.

4 gün ago

Selçuklu Medeniyetinin Bilgi Hazineleri Kütüphaneler

Selçuklu sultanları ve devlet adamları, kitaplara duydukları hürmeti, ülkenin dört bir yanında inşa ettikleri kütüphanelerle…

4 gün ago

Batılı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Kadını

“Türk insanı şefkatlidir, ailesine düşkündür. Evlilik ve aile bağlarına genel olarak Avrupalılardan daha çok saygı…

4 gün ago

Tuna Kıyısında Bir Tarih Ingolstadt

Orta Çağ’dan kalma şatoları, dev araç fabrikası ve Bavyera Ordu Müzesi’nde sergilenen Osmanlı çadırıyla Ingolstadt,…

4 gün ago