“Öldü” Demeden Vefat Haberi Nasıl Verilir?

Ecdadın hayata ve memata (ölüme) bakışı, bugünden hayli farklıdır. Bunun misallerini mimariden sanata, gündelik hayattan üst düzey resmî merasimlere kadar pek çok yerde görmek mümkün. Edebiyata bir yansıması da vefat edene öldü deyip geçmemeleri şeklinde olmuş…

Bunu yazdım bu kitaba ederim sana hitab
Bir gün ola ne ben kalam ne hat kala ne kitab

Bir yazma eserden nakledilen bu beyitte, dünya hayatının geçiciliğine vurgu yapılıyor. Ölüm, kimisi için büyük bir korku iken Müslümanlar için “dâr”, hane/ev değiştirmekten ibarettir. Ecdadımızın ifadesiyle büyük zatların vefatı ise sadece “gafillerin gözünden kaybolmaktan ibarettir.”

Ölüm hadisesi, hasbe’l-beşer geride bir acı da bıraktığı için olsa gerek, edebiyatta kendine hep yer bulmuştur. Ölümün şairane ifadesine küçük bir misali, hemen yukarıda gördük. Bunun halk ağzında yaşayan mani, ninni gibi çeşitlerini ise hepimiz dedemizden, ninemizden işitmişizdir.

Aşağıdaki metinleri, Raşid Tarihi’nden aldık. Müellifimiz Raşid Mehmed Efendi, Osmanlı vakanüvislerinden yani resmî tarih yazıcısı. Kaleme aldığı tarih kitabı (Tarih-i Raşid) üç ciltten oluşuyor ve 1660-1722 yılları arasındaki hadiseleri ihtiva ediyor. Raşid Efendi, eserinde yeri geldikçe mühim kimselerin vefatlarını da kaydetmiş. Ama öyle sıradan ifadelerle değil.

Bugün; ölene, “öldü” denilip geçilse de o günlerde “ölmek” de başka imiş. Ya ruh kuşu yuva değiştirirmiş yahut alacaklı olan ecel, kapıya dayanıp borcunu alırmış. Vak’anüvis tayin edilmesinden de anlaşılacağı üzere mütebahhir bir ilim adamı olan Raşid Mehmed Efendi, “öldü” kelimesini kullanmadan ölümü haber vermede hayli mahirmiş… Valide Sultan’dan vezirlere, kazaskerlerden sultan hocalarına, şeyhlerden sadrazama, saatçiden kaptan-ı deryâya, bazılarını sizler için seçtik. Buyurunuz, okuyalım:

Abdurrahimzâde Efendi

Rumeli Kazaskeri Abdurrahimzâde Efendi, Allahü Teâlâ’nın takdiriyle belirlenmiş olan eceli gelip devamı bulunmayan hayat memurluğundan azledildi.

Orijinal metin: Rumeli kazaskeri olan Abdurrahimzâde Efendi’nin “bi-takdirillâhi teâlâ” ecel-i müsemması hulul edip mansıb-ı bî-devam-ı hayattan mazul oldu.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 180. sayısından (Ağustos 2023) okuyabilirsiniz.

Arif Ziya Ardıç

Recent Posts

Buhara’dan Bursa’ya Uzanan Gönül Köprüsü Emir Sultan Hazretleri

Tasavvufun derinliklerinde yoğrulmuş, ilim ve hikmetle mücehhez velî ve Peygamber neslinden olan Emir Sultan Hazretleri’nin,…

6 gün ago

Osmanlı’nın Sanayi Mirası Feshane Bugün Sanat Kültür Merkezi

Bir zamanlar Osmanlı’nın sanayi hamlelerinden biri olarak kurulan ve yıllarca Eyüpsultan’ın silüetinde mütevazı duruşuyla varlığını…

6 gün ago

İbadet Tahtı Hünkâr Mahfili

Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, nice vezirler; camilerde zafer öncesi ellerini kaldırıp dua etmiş, cemaatle aynı…

6 gün ago

Doğu’yu Fotoğraflayan Batılı Paul Nadar

Nadarlar, dünya fotoğrafçılığının seyrine damga vuran bir aile. Paul Nadar da fotoğrafçı babanın fotoğrafçı oğlu.…

6 gün ago

Hattat Ârif Hikmet Bey ve Hatt-ı Sünbülî’nin İzinde

Bu makalemizde Ârif Hikmet’in hem sanat anlayışına hem de Hatt-ı Sünbülî’nin tasavvufî estetiğine göz atıyoruz…

6 gün ago

Aziz Emanet Kadın

İslâm’da kadın, yalnızca bir birey değil; rahmetin, şefkatin ve faziletin timsalidir. Cahiliye devrinin karanlığını vahyin…

6 gün ago