16. asrın başlarında, artık Haremeyn-i Şerifeyn’i korumakta zorlanan Memlükler, Osmanlı’dan yardım istemek zorundaydılar. Bu gayeyle İkinci Bayezid Han tarafından Kansu Gavri’ye gönderilen Selman Reis, Yavuz Sultan Selim’in Memlüklere son vermesiyle, Mukaddes Topraklarda Osmanlı’nın ilk müdafii oldu. Bu yaman denizciyi ve bir dönüm noktası olan Cidde savunmasını, konunun uzmanı Prof. Dr. İdris Bostan’la konuştuk…
Mısır, Mukaddes Topraklar ve Yemen üçgeninde Memlükler-Portekiz-Osmanlı mücadelelerinin, 16. asrın başına damgasını vurmuş olduğunu görüyoruz. Karşı taraf, büyük bir dinî saikle harekete geçmiş. Memlüklerin de Osmanlılardan önce fakat onların desteğini alarak Portekiz’e karşı mücadele ettiğini biliyoruz. Bu sebeple Kızıldeniz’de yaşanan mücadelenin nasıl başladığını kısaca hatırlayabilir miyiz?…
Konumuzla alakalı iki mühim merkez vardır esasında: Süveyş ve Cidde. Evvela bunların ehemmiyetini iyi kavramamız lazım. Kızıldeniz’in korunaklı limanı Süveyş, öncelikle Portekiz tehlikesine karşı Mısır ve Arap Yarımadası sahillerinin, hacıların, tüccarların, Hindistan ve Uzak Doğu’dan gelen elçilerin güvenliğini sağlamak için kullanılan bir deniz üssüdür. Cidde ise, Mukaddes Topraklara yani Haremeyn-i Şerîfeyn’e deniz yoluyla ulaşım noktasında en önemli iskeledir. Mesela 17. Asırda Evliya Çelebi, Mısır ve Akdeniz’le irtibatı sebebiyle Süveyş’i Hint, Yemen, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Habeş diyarının önemli bir iskelesi olarak zikreder. Bu sebeple Süveyş ve Cidde, bölgedeki en yakın tehdit unsuru Portekizliler için, dinî ve iktisadî bakımdan en önemli hedeflerdendi.
16. yüzyılda Kızıldeniz’de, hatta Hint Okyanusu’nda Osmanlıların varlığını anlamak için önce büyük resmi görmek gerekir. 1500’lü yıllarda dünyanın farklı coğrafyalarında çok önemli değişiklikler oluyordu. Coğrafî Keşifler vesilesiyle İspanya Amerika’ya, Portekiz Afrika’nın güneyinden Hint Denizi’ne ve Uzak Doğu’ya ulaşmak adına mesafeler kat etti. Coğrafî Keşifler’in oluşturduğu yeni bir yapılanma ortaya çıktı. Genellikle Osmanlıların bu gelişmelerle ilgisinin olmadığı veya alaka kurmadıkları için gelişmelerden haberdar olmadıkları düşünülür ve bu tür yorumlar yapılır. Aksine, Osmanlıların bu tür mühim gelişmeleri yakından takip ettikleri, hatta onun sonuçları üzerinden pek çok olaya müdahil oldukları âşikârdır. Bilhassa Haremeyn’e intikal etmeleri bunun en güzel misalidir. Portekizlilerin Afrika’yı dolaşarak Hint Okyanusu’na girmeleri, en çok Haremeyn’in bulunduğu Kızıldeniz bölgesini tehdit etmiştir.
Portekizliler ve İspanyollar coğrafi amaçlı keşiflere çıkarken papalık nezdinde izin almışlardır. Bu iznin gerekçelerinden ikisi de çok önemliydi: Biri Uzak Doğu’dan Avrupa’ya giden meşhur Baharat Yolu’nu kendi kontrolleri altına almak; diğeri Müslümanların mukaddes mekânlarını, Haremeyn-i Şerîfeyn’i işgal ederek tahrip etmek veya ortadan kaldırmak. Yani Müslümanlara önemli bir darbe indirmek.
Çünkü Hıristiyanlığın dinî merkezi olan Kudüs, Müslümanların egemenliğinde bulunuyordu. Buna mukabil olarak Katolik Hıristiyanlığın Portekiz ve İspanya’ya yüklediği önemli rolün, İslâm’ın kıblegâhını ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu görüyoruz.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 130. sayısından (Haziran 2019) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!