İtalya’ya aitmiş gibi duran ama Fransa toprağı olan, Akdeniz’in dördüncü büyük adası Korsika, bir zamanlar, ısrarla Osmanlı’ya bağlanmak istemişti…
Tarihi, milattan öncesine uzanan Korsika Adası, Miladî 1342’de Cenevizlilerin eline geçse de bu hâkimiyet hep kâğıt üzerinde kalmıştı. Ayaklanmaların ve iç karışıklıkların eksik olmadığı adada, 1729’da başlayan büyük isyanda Fransız, İngiliz, Avusturya, Alman/İspanyol imparatorlukları, sahnenin perde arkasındaydı.
1738’de, “Alman maceracı” olarak anılan Theodor von Neuhoff, kral seçilip Cenevizlilere karşı Fransızları adaya davet etse de başarısızlığa uğradı ve İngiltere’ye sığındı. Bu sefer Cenevizliler, İngilizlere karşı Fransız yardımına müracaat etti. İşte böyle bir ortamda Korsika’nın Osmanlı’ya tabi olması gündeme getirilmişti. Bu keşmekeşte Cenevizliler çareyi, Korsika’yı Fransa’ya satmakta buldu (1768). Fakat isyanların ardı arkası kesilmedi. İngiliz ve İtalyan işgaline de uğradığı üç asrın sonunda ada, 2002 gibi yakın bir tarihte Fransız toprağı olarak kabul edilmiştir.
Osmanlı tarihinde Korsika’dan ilk bahseden kişi, büyük denizci Pîrî Reis’tir. O, Kitâb-ı Bahriyye’sinde (ilk telifi 1521), “Korsugo” diye kaydettiği adayı bizzat görmüştür. Çeşitli kaynaklarda nakledildiğine göre Korsika’nın Osmanlı tarafından ele geçirilmesi hakkındaki ilk teklif, 1536’da Osmanlı sadrazamına yapılmıştı. 1553’te ise Turgut Reis kumandasındaki Osmanlı donanması, Fransız donanmasıyla düzenlediği ortak harekât ile Napoli ve Sicilya sahillerini vurmuş, Korsika’ya da asker çıkarıp kalesini ele geçirmişti. Anlaşma gereği buralar, Fransa’ya bırakıldı.
18. yüzyılda Prusya elçisi Rexin, İstanbul için, “Avrupa’nın en mahir politikacıları, burada çocuk gibi kalır.” demişti ki hakikaten Bâbıâlî’nin merdivenleri, gizli-aşikâr kimlikler taşıyan yüzlerce sima tarafından aşındırılıyordu. Bir taraftan Prusya kralı II. Friedrich Avusturya, Fransa ve Rusya karşısında Osmanlı’yı yanına çekmek için resmî-gayriresmî hüviyetle, adam üstüne adam gönderiyor, diğer taraftan rakip devletler, bu adamları takip ederek muhtemel bir Osmanlı-Prusya birlikteliğini engellemeye çalışıyordu. Avrupa’daki din ve mezhep kavgaları sebebiyle yerinden yurdundan edilen Hugenotlar/Protestanlar, selamet limanı olarak gördükleri Osmanlı’ya sığınmak için her yolu deniyor, onları bir kaşık suda boğmaya azmetmiş Katolik Cizvit papazlar İstanbul’da çeşitli faaliyetler yürütüyordu. Bu minvalde, Hıristiyan halkı isyana teşvik etmeleri, Müslüman ahaliyi ıslahatlar aleyhine kışkırtmaları ise işin cabasıydı.
Korsika Cumhuriyeti’ni ve Kral Theodor’u temsilen yola çıkan Kont Beaujeu, birtakım badireler atlatıp Nisan 1743’te İstanbul’a ayak bastı. Geliş maksadı, Korsika Adası’nı Osmanlı himayesine alacak bir anlaşma için üst düzey görüşmeler yapmaktı. Kont Beaujeu, bunda muvaffak olacak, hatta bir ön anlaşma dahi yapacaktı. Bu kısma geçmeden önce, kontun İstanbul’a geliş hikâyesini dinleyelim. Mustafa Kesbî Efendi, İbretnüma-yı Devlet isimli eserinde bu hikâyeyi, “Korsika Ceziresi Cumhuru tarafından Devlet-i Aliyye’ye gelen Komes Apoje nâm Efrenc’in takriri tercümesidir.” başlığıyla, kontun ağzından nakleder:
“Adaleti, bütün cihanı tutmuş olan Osmanlı padişahlarının şefkat ve merhametlerinin ve diğer güzel hasletlerinin hatıra gelmesi ve himayelerinin arzusu, Allah tarafından Korsika Adası halkının kalbine düşürülmüştür. Halkın tamamının ittifakı ile kararlaştırılan hususların ve taleplerinin, Devlet-i Aliyye’ye arzı için de yine herkesin reyi ile ben seçildim ve İstanbul’a gönderildim.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 192. sayısı (Ağustos 2024) okuyabilirsiniz.
Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da…
Panoramik gösterimin mucidi ve patent sahibi Robert Barker ile küçüklüğünden beri panorama resimleri yapan oğlu…
Bundan 32 yıl önce, Sinop’un balıkçı kasabası Gerze’yi, sevimli bir misafir ziyaret etmişti. Kendini çok…
Türk kahvesi, sadece lezzetli bir içecek olmanın ötesinde, 500 yıl aşkın bir geçmişe sahip, köklü…
Salih kimselerin sohbetinde bulunmanın ve onlarla hemhâl olmanın, gönüllere ferahlık ve huzur verdiği, defaatle söylenmiştir.…
Osmanlı Devleti'nin bu kıymetli okulu Enderun'u infografik formatında sizlerle!