Gönülden Irak Olmayan Bağdat

Bazı şehirler sizi ta derinden etkiler. Gözlerinizin gördüğünden ziyade gönlünüzün sıcak iklimine dokunan coğrafyalar vardır. Bağdat işte öyle bir şehir… Hâlâ “Ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz!” sözünün hakkını veren bambaşka bir yer…

İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, Ahmed bin Hanbel, Abdülkâdir-i Geylânî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ma’rûf-ı Kerhî, Selmân-ı Fârisî Hazeratı… Gönül coğrafyamızın müstesna şahsiyetleri ve ilim sohbetlerinin ismi sıkça zikredilen zâtları onlar. Ve burada hepsini yazamayacağımız nice meşhur Ehl-i Sünnet âlimine ev sahipliği yapan ve vefatlarından sonra da türbeleriyle şereflenen Bağdat şehri burası… Bağdat’ı anlatmak ne saatlere ne de satırlara sığar. Size anlatacaklarımız sadece Dicle’den bir damla, Âzamiye’den bir lahza olabilir. Çünkü bazı yerlerin hissettirdikleri, anlatabildiklerinizin çok ötesindedir.

Âzamiye’ye Doğru…

Gece yolculuğunun ardından uçağımız Bağdat’a iniş yapıyor. Biliyoruz, farklı bir coğrafya burası; Ortadoğu’nun en büyük, en güzel şehirlerinden ama aynı zamanda kargaşanın, maddî manevî tahribatın hiç bitmediği yorgun topraklar… Hissettiriyor zaten ilk andan itibaren kendini. İnişten sonra, öyle istediğimiz gibi ayrılamıyoruz havaalanından. Fahiş bir fiyat ödeyeceğimiz araçlara binerek havalimanının dışına, otogar gibi bir yere kadar çıkartılıyoruz. Ancak buradan sonra özel vasıtalarla şehre ulaşım sağlanabiliyor. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Âzamiye’ye yani İmâm-ı Âzam Ebu Hanife Hazretleri’nin (rah.) türbesinin de bulunduğu bölgeye doğru yol alıyoruz. Bir yandan da erken vaktin sakinliğini fırsat bilip şehri temâşa ediyoruz.

2003 yılı ABD işgalinin izleri, sonrasında istikrarsız ortamdan nemalanan terör örgütlerinin yıkımları, Bağdat’ın üzerine kara bulut gibi çökmüş. Kolay kolay da kalkmaya niyeti yok gibi. Ama her şeye rağmen çoğu kadîm şehirde olduğu gibi burada da viraneler içindeki hazineler hâlâ kendini hissettiriyor…

Büyük Zâtın Huzurunda

Şu an Dicle’nin üzerindeyiz. Şehre hayat veren bir nehir burası… Abbasî halifesi Mansur tarafından bereketli Dicle’nin her iki yakasına kurulmuş olan Bağdat, bir zamanlar ne kadar da ismiyle müsemma imiş: “Allah’ın ihsanı, hediyesi…”

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 139. sayısından (Mart 2020) okuyabilirsiniz.

Tunahan Kanıcı

Recent Posts

Reval Görüşmeleri (1908)

Haziran 1908’de Baltık Denizi kıyısındaki Reval şehrinde, İngiltere’nin kral ve kraliçesi ile Rusya’nın çar ve…

3 hafta ago

Cüzzamlılar

Avrupa’da yaygın olan cüzzam hastalığı, haçlıların Kudüs’ü işgaliyle başka coğrafyalarda da görülmeye başlamıştı. Bu hastalığı…

3 hafta ago

Betona Gömülen Hatıralar

Toprak, bir milletin hafızasıdır. O hafızanın en derin satırlarını ise mezar taşları yazar. Her biri…

3 hafta ago

Sakarya Nehri’nin Doğduğu Topraklarda Bir Osmanlı Mirası Mahmudiye ve Çifteler

Eskişehir’in doğusunda, Sakarya Nehri’nin sessiz pınarlarından hayat bulan verimli bozkırlarda, iki kardeş ilçe yükselir: Çifteler…

3 hafta ago

Fatih Sultan Mehmed Han’ın Sırtını Yasladığı Âlim Fenârîzâde Ali Çelebi

Sultanların saltanatına değer katan seçkin âlimlerden biri de, Sultan Fatih’in en büyük destekçilerinden Fenârîzâde Ali…

3 hafta ago

Timur Han’ın Hindistan Seferi

Ordusu, müneccimlerin vereceği haberi beklerken o, okuduğu âyet-i kerîmelerle askerlerine en büyük dayanağı sağlamıştı…

3 hafta ago