Manşet, Sanat Tarihi

Harfler Ne Söyler?

Ebced hesabıyla bir yerlerde yolumuz muhakkak kesişmişse de nadiren duyarız bu ifadeyi. Ama eskilerin hayatının ta kendisiydi ebced. Doğumdan ölüme, isimden borç kaydına rakamların söylediği harfler yahut harflerin işaret ettiği rakamlar…

1980’li yılların sonunda sıbyan mektebine giderken, Osmanlı bakiyyesi yaşlı hocamız “tıfl-ı mektebin ilk dersi ebcettir” der ve bizi elimizdeki cüzden başlatırdı: “Ebced, hevvez, huttî, kelemen, sa’fes, karaşet, sehaz, dazığlen”. Ebcedi ilk orada duymuştum. Bugün yaşı 50’nin üstünde olanlar, ebcedi bilmeseler de bir yerlerden bir şekilde duymuşlardır. Ebced hesabı geçmişte medeniyet ve kültürümüzde çok mühim bir mevki işgal etmişti. Bunu bugün medeniyet coğrafyamızda gördüğümüz fakat okuyup anlayamadığımız, sadece bir ecnebî gibi baktığımız, tarih düşürülmüş sayısız kitabelerde; bugün bize bizden değilmişçesine yabancı duran Divan Edebiyatı’nın satır aralarında veya Mimar Sinan’ın muhteşem eserlerinin mühendislik hesaplarında… vs. görebiliriz.

Hilâl = Lâle

Kur’ân alfabesinde her harfin bir sayı değeri vardır. Yani her harf bir rakama tekabül eder. Bundan istifade edilerek husule getirilen ilme de “ebced” denilir. Ebcedde bazen rakamla ifade edilecek şeyler yazıyla, yazıyla ifade edilecek şeyler rakamla sembolize edilir. İki veya daha fazla kelimenin sayı değerinin aynı olmasından istifadeyle birini söylemekle, diğeri kastedilmiş olur. Mesela hilâl, lâle ve Allah kelimelerinin her birinin ebced harfleri ile değeri 66’dır. İsim geleneğimizde hilâl ve lâlenin revaç bulması bundan olsa gerek. Milli kültürümüzde ise bu benzerlikten dolayı hilalin yeri malum; daima en yüksekler, gönder olmuş. Lâle ise bir devre (1718 – 1730 yılları) adını vermiş ve tüm süsleme sanatlarının gözdesi olmuştur. Bu sebeplerden dolayı lâleyi Osmanlı göze ve gönle hitab eden güzel bir çiçek olmasının ötesinde farklı bir mana ile sevmiş ve binden fazla türünü yetiştirmiştir.

Bir Harflik Borç

Ebced özel notlar ve ticarî münasebetlerde de kullanılmıştır. Mesela 1000 akçe alacağı olan bir kimse alacaklı olduğu kişiye bir kâğıda bir “ğayın” harfi yazınca hem alacağını istemiş, hem de konuyu başkalarından gizlemiş oluyordu. Zira bu harfin ebced değeri 1000’dir.

İsmini Söyle Doğum Yılını Söyleyeyim

Eskiden bir ebeveyn çocuğuna vereceği ismin ebced hesabıyla çocuğun Hicri doğum tarihine işaret etmeyi severdi. Bunun için ebced hesabını biliyorsa kendi hesaplar, bilmiyorsa da bir bilene danışırdı. Çocuğa öyle bir isim verilirdi ki ebcedle hesap edildiğinde çocuğun doğum yılı ortaya çıkardı ve bu yıl ebcedle tescillendiği için asla unutulmazdı.

Çocuk sahibi ebeveynlere kolaylık olsun diye isimlerin ebced hesabı değerlerini ihtiva eden eserler yazılmıştır ki “Hayri Bey Kütüğü” en meşhurlarındandır. Çocuğuna doğum tarihini gösterecek bir isim vermek isteyen baba bu lügati açıyor ve çocuğun doğum yılına tekabül eden isimlerden birini seçiyor. Mesela H.1311’de tevellüd eden bir çocuğa Mahmud Bahtiyar, Süleyman Hurşid, Yusuf Mazhari, Ömer Rıza, Recep Servet, Nasreddin Hayrullah gibi isimlerden biri verilebilirdi. Çünkü bu isimlerin harf değerleri 1311’i vermektedir.

Kırım Harbi’ni gösteren tablo

Her Hadiseye Bir Mısra

Ecdattan yadigar bir çok mimarî eserin kitabesinde, Divan Edebiyatı manzumelerinde veya mezar taşlarında bir hadisenin tarihinin kelime veya mısra ile verildiğine hep rastlarız. Osmanlı vakanüvisleri hadiseleri kaydederken tarihini ustalıkla ebcede bağlamışlardır. Meselâ “Kal’a-i Sivastopol alındı seyf-i harb ile” ifadesindeki harflerin rakam değeri 1854 – 1855 yıllarında cereyan eden Kırım Harbi tarihini vermektedir.

Muhasebe ve vakıf kayıtlarında fezleke ve mazbatalarda ehemmiyeti hâiz bazı sayılar, tahrif ve suiistimali önlemek amacıyla ebcedle bir kelime veya mısraya dönüştürülmüştür. Yine şehzade, sultan gibi birçok önemli şahsiyetin doğum tarihini, doğumlarına ithafen yazılmış ve ebcetle doğum tarihini işaret eden tevellütnâmelerden öğrenmekteyiz.

Yazımızı, mevzumuza dair hoş bir hikâyeyle bitirelim: Osmanlı sadrazamı Koca Ragıb Paşa (1698-1763) Lâleli’deki kütüphanesi ile mektebini, vefatından 39 gün evvel 1 Mart 1763’te merasimle açtırmış ve bütün eserlerini kütüphanesine koydurmuştur.

Paşa, kütüphane tamamlandığında kapının önünde durup düşünmeye başlamış. Oradan geçmekte olan bir zât, niçin düşündüğünü sorunca kapının üstüne yazdıracağı kitabeyi düşündüğünü söylemiş. O da “fîhâ kütübün kayyimeh” âyet-i kerimesini (Beyyine, 3) yazdır, demiş. Paşa bir de bakmış ki bu âyet-i kerîme ebced hesabıyla kütüphanenin açılış tarihini veriyor; hemen bu âyeti yazdırıp kütüphanenin giriş kapısının üzerine koydurmuş.

Önceki MakaleSonraki Makale

3 Yorum

ali haydar koç için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir