Vesikalar Arasında, Her Daim, Osmanlı Tarihi

Yabancılara Emlâk Satışında Tehlikeli Gelişme

vesikalar arasında

Türkiye’de, bundan 160 yıl önce başlayan yabancılara gayrimenkul satışı, Sultan İkinci Abdülhamid’in saltanatında tehlikeli bir hal almaya başlayınca derhal icap eden tedbirlerin alınması için çalışmalar başlatılmıştı…

Yabancıya emlâk satışı Osmanlı Devleti’nde hukuken yasak olmasına rağmen, 1867’de yapılan düzenlemelerle birtakım şartlara bağlanarak serbest bırakılmasına kadar, bu yasağın muhtelif usullerle delindiği görülmektedir. Yabancılara toprak edinme hakkının tanınması, Batı’nın 19. asır boyunca İstanbul’dan istediği, daha doğrusu pek çok kez zorla dayattığı, siyasî-ekonomik isteklerin vazgeçilmez maddelerindendi. Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) Fermanları ve 1867 yılındaki Safer Kanunu ile yabancılar Osmanlı topraklarında emlâk satın alma hakkını resmen elde etmişlerdir.

Osmanlı Devleti sadece Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de yabancıların emlâk edinmesine katî bir surette müsaade etmemiştir. Yahut en azından şu vakte kadar bunun aksini ispat eden bir vesikaya ulaşılamamıştır.

Yabancıların bu arzuları, 1856 yılında Islahat Fermanı’yla kabul edilmiş ve 1867’de çıkarılan “Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun” adlı kanunla uygulamaya sokulmuştu. Kanunda şunlar geçmektedir: “Yabancı devletlerin vatandaşları, Osmanlı ülkesinin Hicaz bölgesi dışında kalan her yerinde, devletin vatandaşları gibi ve başka bir şarta bağlı olmaksızın; şehir ve kasabaların içinde veya dışındaki her yerde toprak satın alma ve mülk edinme hakkına sahip olacaktır.”

Kanunla birlikte, Osmanlı Devleti’nin temelini meydana getiren toprak sisteminde değişiklik yapılıyor ve beş yüz yıllık anane bozuluyordu. Londra’da neşredilen Times gazetesi 12 Şubat 1856 nüshasında mezkûr düzenleme için; “Osmanlı Devleti topraklarında yabancıların gayrimenkul satın almaları ve bu cihetteki tüm manilerin bertaraf edilmesi, büyük neticeler meydana getirecek diplomatik bir zaferdir. Önümüzde işlenmemiş zengin topraklar durmaktadır. Batı sanayisi bu toprağa nüfuz etmeli ve ona sahip olmalıdır.” diyordu. Buna mukabil, Osmanlı vatandaşı olmadığı halde Osmanlı topraklarında mülk sahibi olmak isteyen yabancıların buldukları ortak çare ise bir Osmanlı vatandaşı ile izdivaç etmekti.

Osmanlı Arşivi’ndeki belgeler arasında bu tür mülk edinme usulüne dair birçok misal bulunmaktadır. Anadolu’ya kanunla birlikte Avrupa sanayisinden başka, yoğun bir yabancı göçü de başladı. Yabancı bankalar Osmanlı Devleti’nden gayrimenkul alanlara faizsiz kredi açıyordu. Üstelik Anadolu’da toprak çok ucuzdu. Belli bir zaman sonra büyük bir yabancı kitlesi İstanbul, İzmir ve Batı Anadolu’ya yerleşmişti. Sultan İkinci Abdülhamid Han bu gelişmeden rahatsız olmuş, özellikle İstanbul’da yoğunlaşan emlâk alımlarının önüne geçmek için Vakıflar Müdürlüğü’nü kullanmak istemiş lâkin müdürlüğün kıt imkânları bu işe yeterli gelmemişti. Elimizdeki vesikada geçtiği gibi Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın emriyle bu tehlikenin önüne geçilmeye çalışılmış ve gerekli tedbirlerin alınması istenmişti…

Günümüz Türkçesiyle:

Yıldız Sarayı

Baş Kitabet Dairesi

Yabancıların emlâk satın almaları için vaktiyle verilmiş olan izin, birçok emlâk ve arazinin ecnebilerin eline geçmesine sebep olmaktadır. Bu bakımdan meselenin etraflıca düşünülmesi gerekli olup yeniden bir kanun yapılarak bu mahzurun önüne geçilmesi yönündeki zat-ı şahanelerinin iradesi üzerine keyfiyet hükümetçe görüşülmüştür. Dâhiliye Nazırı Paşa’nın başkanlığında Bâbıâlî Hukuk Müşaviri Hakkı, Şûra-yı Devlet İstinaf Mahkemesi reisi Daniş, Defter-i Hakanî Takdir Komisyonu reisi Baha Bey ve Şûrâ-yı Devlet Mülkiye Dairesi azasından Yorgiyadis efendilerden oluşan bir komisyon teşkiline dair kaleme alınan mazbata 12 Ocak 1908 tarihinde takdim edilmiş ve konu hakkında tekrar izin talep eden 27 Ocak 1908 tarihli sadaret tezkeresi zat-ı şahaneleri tarafından görülmüştür. Bu mesele bir nizam gerektirdiğinden söz konusu komisyonun Şûrâ-yı Devlet reisinin başkanlığında kurulması, üyelerinin de onun tarafından seçilmesi münasip olacağı gibi Şûrâ-yı Devlet azasından Muhtar Beyefendi’nin dahi komisyonda yer almasının uygun olacağı padişahımızın emir ve iradeleri gereğindendir.

Padişahın Başkâtibi Tahsin

25 Zilhicce 1325/29 Ocak 1908 ıı

(BOA., İ.HUS., 162-52)

Metnin Transkripsiyonu

Yıldız Saray-ı Hümâyûnu

Baş Kitabet Dâiresi

—-

8208

Ecânibin istimlâki hususunda vaktiyle verilen müsaadenin bir çok emlak ve arazinin ecânibe intikalini intâc etmekte olmasına nazaran bu cihet te’emmüle şâyân bulunduğundan bu babda yeniden bir kanun yapılarak bu mahzurun önüne geçilmesi emrinde şeref-sudûr buyrulan irâde-i seniyye-i mülûkâne üzerine keyfiyet Meclis-i Vükelâ’ca bit-tezekkür Dahiliye Nazırı paşa hazretlerinin riyâseti altında Bâb-ı Âlî hukuk müşaviri Hakkı ve Şûrâ-yı Devlet istinâf mahkemesi reisi Daniş ve Defter-i Hakâni nezâret-i celîlesi takdir komisyonu reisi Baha Bey ve Şûra-yı mezkûr Mülkiye dairesi azasından Yorgiyadis efendi hazerâtından mürekkep bir komisyon teşkili hakkında kaleme alınan mazbatanın fî 8 Zilhicce sene [1]325 tarihinde takdim kılındığı beyanıyla bu babda tekrîr-i istizânı havî resîde-i dest-i ta‘zîm olan fi 23 Zilhicce sene [1]325 tarihli tezkire-i samiye-i sadâret-penâhîleri manzûr-ı âli olmuş ve işin nizâma taalluku hasebiyle mezkûr komisyonun Şurâ-yı Devlet Reisi Paşa hazretlerinin riyâsetinde olması ve azanın müşarünileyh hazretleri tarafından intihâbı daha münasip olacağından Şûrâ-yı Devlet azasından Muhtar beyefendi hazretleri dahi azasından bulunmak üzere komisyon-ı mezkûrun ol vechile teşkîli hususunun arz ve istizânı şeref-sudûr buyurulan irade-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhi iktizâ-yı âlîsinden bulunmuş olmakla ol babda emr ü ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir.

Fî 25 Zilhicce sene [1]325 ve fî 16 Kanun-ı sani [1]323

Ser-kâtib-i Hazret-i Şehriyâri

Bende

Tahsin

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir