Eski bir ayakkabı

Eski Zaman Ayakkabıları

İnsanoğlu, dünyaya adım attığı ilk günden itibaren, yeryüzünün sert yapısından ve soğuğundan korunmak için ayakkabı kullanmaya başlamış. Yaşadıkları dönemde sahip oldukları üretim imkânlarına göre ayakkabı imal etmişler; bazen ağaç kabuklarını, bazen hayvan derilerini kullanmışlar. Bazısı kıvrık burunlu, bazısı sivri, bazısı da topuklu, geçmiş zaman pabuçlarına bir göz atalım…

Bir Osmanlı Sadrazamının Safranbolu’daki Parmak İzleri

Geçmişte yaşamış ve geleceğe iz bırakmış nice insanlar vardır, hayırla yâd edilmeyi bekleyen. Bunlardan biri de şüphesiz Sadrazam İzzet Mehmed Paşa’dır. Memleketi Safranbolu’ya pek çok eser kazandırmış, şehir-insan münasebetinin hassas bir dengeye kavuşmasında rol oynamıştır. Paşanın hayatını ve yaptırmış olduğu hayır eserlerinden cami, saat kulesi ve su kemerini ele almaya çalışacağız…

Salgın Hastalıkların Mezar Taşlarına Yansıması

Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir derler. Her ne sebeple olursa olsun ecelden kaçış mümkün değildir. Ölüm, insanı ister sıcak yatağında, ister bir dağ yamacında, kaza, hastalık yahut herhangi bir salgın vesilesiyle yakalar. Ne kadar kaçarsak kaçalım her hâlükârda ölüm kazanır ve mezar taşlarına “Hüve’l-Bâkî” kazınır. İnsandan geriye kalan ise bir mezar taşıdır. Zaten onu da başkası diktirir. Bu yazımızda İstanbul özelinde salgın hastalıklar sebebiyle dâr-ı bekâya göç eylemiş insanların mezar taşlarının ibretlik şâhidelerini sizlere sunmak istedik…

Seydişehir’in Bânîsi Seyyid Harun Velî Hazretleri

Terk-i diyar edip, manevî müjdelere mazhar olmak için binlerce kilometrelik yolu arşınlayarak Konya’ya gelen Horasanlı bir derviş, 1300’lü yılların başında harabe haldeki bir beldeyi ihya eder. Adına Seydişehir denen yeni beldenin kurulmasına mihmandarlık eden, Ahmed Yesevî Hazretleri’nin talebelerinden Seyyid Harun Velî Hazretleri’dir. İsmini bizzat beyin verdiği Seydişehir, aynı zamanda bânîsinin adıyla bilinen şehirlerden biridir…