Kültür Tarihi, Manşet, Osmanlı Tarihi

Böyle Yaşardı Osmanlı Ramazanı

Osmanlı'da yemek ziyafeti

On bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif, mübarek ayların en mühimi, üç ayların sonuncusu, Hicri ayların dokuzuncusudur. İnsanlığın hidayet rehberi Kur’ân-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlandı, oruç bu ayda farz kılındı. Rahmet ve bereket ayına şimdi olduğu gibi eskiden de ehemmiyet verilirdi. Cihan devleti Osmanlı’da Ramazan ayı büyük bir neşeyle karşılanırdı…

Geldi Mübarek Ramazan…

Ramazan ayında camiler sabaha kadar açıktı. Cami ve tekkelerde Kur’ân-ı Kerîm hatimleri ve mukabele okunurdu. Bir ay boyunca dolup taşan camilerin bazılarında Hadis-i Şerif dersleri de yapılırdı.

Ramazan Nasıl İlân Edilirdi?

Ramazan-ı Şerif ayının başlama gününü İstanbul Kadılığı tespit ederdi. Ru’yet-i Hilâl yani Ay’ın görülmesiyle oruca başlanır, yine hilâlin görülmesiyle oruç sona ererdi. Ru’yet-i Hilâl’den sonra camilerin mahya ve kandilleri yakılır, Ramazan’ın başladığı, top atılarak davullar ve tellallarla halka duyurulurdu.

Padişahımızın Emridir!

Ramazan’dan birkaç gün evvel ‘tenbihname’ler yayınlanır; camilerde, mahallelerde, hanlarda halka duyurulurdu. Evlerin, işyerlerinin ve şahsî kıyafetlerin temizliği, rahatsız edici tavırlardan sakınılması, fiyatların arttırılmaması gibi hususlara dikkat edilmesi istenir, bazı yasaklar ihdas edilirdi. Özellikle İstanbul halkının buğday, un, et, yağ, bal, şeker, pirinç, kahve, odun gibi iâşe konusunda sıkıntı çekmemesi için tedbirler alınırdı. Mazereti olmayan kimselerin aleni yiyip içmeleri yasaklanırdı.

Haydi Teravih Namazına!

Müslümanların cemaatle namaz kılmasına ehemmiyet gösterilir, buna riayet etmeyenler ikaz edilirdi. Teravih vakti, camiler, mescitler, konaklar ve saraylar şenlenirdi. Mühim işi olmayanların teravihe gitmesi emredilirdi. Camilere akın eden halk, güzel Kur’ân- Kerîm’i iyi okuyan imamların arkasında saf tutarak teravih namazını eda ederdi. Namaz sonrası, bir hayır sahibinin ikramı olarak cemaate şerbetler dağıtılırdı.

Aman Dikkat!

Tebdil-i kıyafetle şehri dolaşan padişahlar, Ramazan tembihlerine uyulup uyulmadığını bizzat yerinde takip ederdi. Ramazan ayı boyunca toplam üç gün halkın içinde dolaşan sultanlar, halkın temel ihtiyaç maddeleri olan et, ekmek ve yağ fiyatlarını kontrol ederdi. Böylece fırındaki ekmeğin gramajını, esnafın narh fiyatlarına uyup uymadığını denetlemiş olurlardı.

Sarayda Ramazan Nasıl Geçerdi?

Padişahlar, Ramazan oruçlarına çok dikkat ederlerdi. Ramazan-ı Şerif ayını ekseriyetle ailesiyle birlikte geçirir, iftarlarını sarayda yaparlardı. Saray dışında iftar yapmaları istisnai bir durumdu. Vakit ve teravih namazlarını genel olarak sarayda eda ederlerdi. Bazen de teravih namazı için saray dışına çıkarlar, Eyüp Sultan, Ayasofya, Tophane, Yeni Valide ve Fındıklı camilerine giderlerdi. Ramazan’ın ilk gününden itibaren padişahın huzurunda tefsir dersleri yapılırdı. Padişahın büyük ehemmiyet verdiği bu derslere devlet erkânı da iştirak ederdi. Öğle ile ikindi vakti arasında yapılan bu dersler dışında padişahlar, Kur’ân-ı Kerîm meclislerinde de bulunurlardı.

Çalışma Saatleri Kısaltılırdı

Mübarek ayın gelmesi münasebetiyle Ramazan-ı Şerif’in ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, Ramazan müddetince memurlar nöbetleşe görevlerine devam ederdi.

Kapılar Herkese Açık Olurdu

Her hane sahibi, sahip olduğu imkânları nispetinde iftar davetlerinde bulunurdu. Zenginlerin hayır yarışına girdikleri bir aydı Ramazan. Büyük devlet erkânı ve zenginler hususî davetler verir, kapılarını her gece fukaraya açarlardı. İftar sofralarına davetsiz gidilebilmekteydi. Konaklara iftar için gidenlere “diş kirası” denilen bir miktar para vermek de âdettendi. Bunun haricinde padişahın da devlet erkânına hususî davetleri de olurdu. Sadrazamlar ise devlet görevlilerine iftar sofraları kurdurur, bu davetler Ramazan’ın 24’üne kadar devam ederdi.

 Abdestsiz Fırınlara Girilmezdi

Ramazan-ı Şerif’in kendine mahsus ekmeği pide idi. Fırınlar, hususiyetle Ramazan ayı için pide pişirebilen ustalar bulurlardı. Ekmek ustaları geleneğe uygun olarak her sabah hamama giderler, gusül abdesti alırlardı. Abdestsiz fırına ayak basmazlardı.

Silin Borçlarını…

Ramazan’da ihtiyaç sahipleri de unutulmazdı. Hâli vakti yerinde olanlar fakir fukaraya sadaka verirler, mahalleleri dolaşarak mahalle bakkallarındaki “Zimem Defteri” denilen borç defterlerini satın alıp, borçluların haberi olmadan onların borçlarını öderlerdi.

Baklavanın Alayı Vardı

Ramazan’ın 15. günü cihan padişahları saray ve devlet erkânıyla Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen Hırka-i Şerif’i ziyaret ederdi. Hırka-i Şerif ziyaretinden sonra sarayda hazırlanan baklavalar, her 10 askere bir tepsi düşecek şekilde merasimle askerlere dağıtılırdı.

Kadir Gecesi

Kadir Gecesi, padişahlar muazzam bir alayla Ayasofya Camii’ne giderlerdi. O gece padişahın geçeceği yollar kandiller ve fenerlerle süslenir, top ve fişek sesleri arasında büyük bir merasimle camiye girerlerdi.

Güle Güle On Bir Ayın Sultanı…

Ramazan’ın son günleri hüzünlü geçerdi. Son iftar sofralarında mübarek ayın hüzün ve burukluğu yaşanırdı. Kederli gönüllere ancak bayram sevinci ışık olur, insanları tatlı bir bayram telaşı sarardı. Evler temizlenir, bayramlık elbiseler dikilirdi. Çocuklara yeni elbiseler giydirilir, akraba ve yakın dostlar için hediyeler alınırdı. Bayrama özel baklava ve börek açılırdı. Bayram gecesi hamamlar sabaha kadar açık bulunurdu. Bayram sabahı Müslümanlar bayramlıklarını giyerek camilere akın ederlerdi. Namazdan sonra insanlar birbiriyle bayramlaşır, sonra akraba ziyaretleri başlardı.

Yedikıta Dergisi 117. Sayısı (Mayıs 2018)

Önceki MakaleSonraki Makale

1 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir